Geçtiğimiz
yaz düşmüştü aklıma…
O gün
yaşadığım, hayatın ufacık bir detayı, bir an geçirtiverdi aklımdan bu
düşünceyi..“Seviyorum ben kadın olmayı“ dedim…
Sıcaktan
bunaldığımız bir yaz günüydü, aslında sıradan her zamanki gibi işte..“vaktin
var mı 1 saat boşum var“ dedi telefondaki ses… Hemen o bir saati en iyi şekilde
değerlendirmek için buluştuk günün orta yerinde kız arkadaşımla, vakti en iyi
değerlendirebilmek için hem bir çırpıda soframızı bahçeye kurarken hem de
başlamıştı sohbet çoktan..Sohbetin arasına, masaya getir götürler sırasında
dudağa bir de şarkı ilişmişti farkında olmadan… Birazdan etekleri şöyle bir
toplayıp bahçe hortumuyla ayaklarımızı çocuk neşesiyle ıslatip, soğuk
sarabimizi açtığımızda, geçirmiştim işte içimden…O ufacık zaman dilimini
incelikli saatlere çevirebilmek, bir çırpıda bir parça hayatlarımızın içine
karşılıklı dalıp çıkabilmek ne keyifli seydi.. sanırım tek kadınların
dünyasındaydı bu, aynı anda yeni yapılmış reçelin tarifiyle, çocukların
konusunu, yetiştirilmesi gereken faturalarla, karşılaşılan yeni kişinin
akıbetini, işteki sıkıntılarla gidilmek istenen tatilin heyecanını, hayallerle
gerçekleri, acılarla tatlıları aynı kapta buluşturmak…
İşte o
konuşmalar sırasında bir de aklımdan bunlar geçti..Bu „kadınca yaşamayı, kadınca
düşünmeyi, kadınca hissetmeyi“ seviyorum ben dedim…