Bahar
geldiğinde kıpkırmızı yapraklarıyla açan koca Japon kirazı ağacını, bir sabah
yerde yatar buldum…kesmişlerdi..İçime oturdu acısı, kesen görevli kıza sordum “Neden“?
„Ölmüştü“ dedi..“Siz onun her bahar nasıl açtığını görmediniz ki..nasıl
yapabildiniz“? … İnanamadım, çünkü Viyana’da her ağaç kayıt altındadır, girip
internetten bölgenizdeki ağaçların seceresini, kaç yılında dikildiğini bir
tıkla öğrenebilirsiniz..Bilmeden, incelemeden hiç bir ağacı kesmezler.. Ve
evet, bahardan itibaren penceremi şenlendiren bu ulu ağaç, çoktan içinden
kurumuştu, gövdesini saran sarmaşıklar onu yiyip bitirmişti..son bir can
suyuyla açmaya çalışıyordu baharları, ve biz buna kanıp,yaşadığına inanıyorduk,
oysa heran yoldan geçenlerin, bir evin üzerine yığılıp son nefesini verebilirdi..
Çare
kökten kesmekti…Şimdi baharda, taze, yeni bir genç ağaç dikecekler aynı yere..
Çürüdük
farkında mısınız?
Aynı bu
ağaca benzetiyorum durumumuzu… Dışardan bakıldığında, hala yeşeren dallara
rağmen, içten çürüdük,kuruduk…çünkü gövdemiz tüm suyu,beşini emen zehirli
sarmaşıklara teslim oldu..
Değer
yargıları, vicdan çürüdü…
Hırsızlık,
dolandırıcılık, sahtekarlık, ikiyüzlülük, riyakarlık, yalancılık üzerine kurulu
bir sistem yarattık..Ve doğal sonucunda, hırsız polisi, polis savcıyı, sistem
adaleti yakaladı..
Ve bunu
hep beraber yarattık…
Seneler
senesi „Çaldı ama iş de yaptı, canım
diğerleri de çalmyor mu“ diyerek
Yetmez
ama evet diyerek..
Gazeteciler
arka arkaya işten çıkarıldığında, içeri atıldığında sesleri kesildiğinde biz de
sesimizi keserek..
Tüm
ordumuz tutuklandığında,“ du bakalım,belki de darbe yapacaklardı, darbeye
karşıyız,adalete güvenelim“ aymazlığına düşerek…
Çocuklarımız
önar onar şehit düşerken, cinayetlerin hiç biri aydınlanmazken, „neden,kim için
kaybediyorum ben oğlumu“ demeyip, haykırmayıp „Vatan sağolsun“ kabullenişine
düşerek..
Çocuklarımızın
okulları eğitimleri elimizden alınırken, sessiz kalıp, kabullenerek…
Yıllarca
gözümüzü,kulağımızı etrafımızda olan bitene kapatarak, bize ilişmediği sürece
yaşananları yok sayarak…
Ulusal
değerlerimizin üzerine birer birer çarpı atılırken „Bak bunu da yaptılar“ diye
oturduğumuz yerde vah çekerek..
Sanatın
„içine tükürülürken“ bunun tüm yaşamımıza atılan koca bir tükürük olduğunu
farkedemiyerek..
Beş para
etmez TV kanallarının, niteliksiz, seviyesiz ve sahte haberlerini, yayınlarını
hiç sorgulamadan seyredip, beynimizin yıkanmasına izin vererek…
Bütün bu
gidişatı görürken, „canım adamlar çok iyi örgütlü, biz de işte bu eksik“ deyip
hiç bir örgütlenmeye gitmeyerek..
Muhalefet
partisine verip veriştirip, karşısına hiç bir gerçek muhalefet çıkaramayarak..
.
Ve işte
şimdi elimizde; adına halen devlet
dediğimiz çeteler savaşı, aydınların, sanatçıların, yurtseverlerin hapiste,
hırsızların profesyonel yankesicilerin (evet çünkü çalınan sizin paranız!)
tepede dolaşdiği, adaletin yerini orman kanunun aldigi, herkesin birbirinden şüphelendiği, haber alma özgürlüğünün
bittiği, katillerin “destan yazdığı”,, çocuk gelinlerin sayısının 200 binlere
ulaştığı, tecavüzcülerin serbest bırakıldığı bir ülke…
Çürüdük…Her
yerimizden
Heran devrilebilir bu ulu ağaç, yeni bir fidan
dikme zamanı