30 Ağustos 2011 Salı

Bayram karti


Hepinize, sevgi, nese ve mutlulukla bezenmis, sevdiklerinizle cevrelenmis keyifli bayram sofralari diliyorum. 
Bayraminiz kutlu olsun…

15 Ağustos 2011 Pazartesi

Yasasin tatil





Vee… bekledigim Cesme günlerim ve gecelerim basliyor, yasasin…

Yarindan itibaren birkac haftaligina tatildeyim...

Cesme Marina, Wineway

14 Ağustos 2011 Pazar

Renkli bir hafta


Havalar yeni yeni yaz oluyor Viyana’da, tabiat ana biraz oyun oynadi bize bu yaz..temmuz ve agustosda ekimi yasadik, dolayisiyla yapacak onca keyifli sey olabilecekken disarlarda, kapali mekan ugraslari aradik kendimize…

Bende renklerle, boyalarla hasir nesir oldum..severim oldum olasi, tamirat, boya islerini. Ne eski evler, ne eski esyalar, sevdiysem eger ben onlari hic korkutmaz gözümü, hemen nasil adam ederim diye bakar gözüm. Uzun zamandir yogun is ortamindan hic vakit bulamiyordum bu sevdigim ugraslarima. Hazir simdi nadasa cekmisken kendimi firsat buldum.

Bir zamanlar kizkardesimin bitpazarindan alip kullandigi sonra artik biktigi bir dolap uzunca bir süredir evin bir yerlerinde dolanip duruyordu, bakip bakip „ah sunu da bi adam etmeli“ derdim.

Yeni evde banyoya bir dolap gerekiyordu, bende o eski yesil dolabi alip, biraz daha eli yüzü düzgün bir hale getirmeye calistim..

12 Ağustos 2011 Cuma

Haftasonu mimi :)




Herkese keyifle gecirecegi renkli bir haftasonu diliyorum.
Günü mutlu kilacak, keyifli bir kahvaltiyla baslayin haftasonuna…


Tunes'dan  güzel bir mimim var, ''Çok beğendiğiniz, izlemekten asla sıkılmayacağınızı düşündüğünüz 3 filmi, neden bu kadar beğendiğinizi de açıklayarak yazın'' 


En cok su ücü diyemem tabii, sevdigim zevkle izledigim cok film var, ancak ilk anda aklima geliveren,  zaman zaman aklima düsen ve degisik zamanlarda yeniden seyretme arzusu uyandiran 3 filmi siraliyabilirim…

Padre Padrone (Babam ve Ustam), Vittorio & Paulo Taviani, 1977

Gercek bir öyküdür, babasi tarafindan 6 yasinda „okumak zenginlere mahsusdur“ diye okuldan alinan ve yazgisi coban olmak gibi gözüken Sardunyali bir gencin, gene babasinin istekleri dogrultusunda girdigi gönüllü askerlikte okuma yazmayi ögrenip, üniversiteye giderek bir dil bilim uzmani olusunu anlatir. Köhnemis,rafa kalkmasi gereken inanislarin, yasam tarzinin hala varligini sürdürmesine olan baskaldirisin siirsel bir anlatimidir.


10 Ağustos 2011 Çarşamba

kücücük bir an…

Hayatta her sey an meselesi,  kücücük bir an…

O bir an icin ömrünü feda etmeye hazir insan bazen…bir haber geliyor telefonla, ilk duydugum kelime  oglum…...kaza, araba kazasi… o an beynim, yüregim duruyor, ruhumun bedenimden ciktigini hissediyorum, yukardan bakiyorum kendime, telefondaki sese..Ölüm belki böyle birsey, o an ölüyorum ben, an’lik bir ölüm hali yasiyorum. Bir bosluktayim…

Telefondaki ses devam ediyor;  „hic bir seyi yok merak etme…tüm tetkikleri yapildi… ama araba yok …, refujlar tutmus arabayi…“ Hersey uzaktan geliyor bana.

Gercek degil mi duyduklarim diye düsünüyorum, sonra Cem’ime  birsey olmadigi dogru degil mi? diye konusuyorum…kendi sesimi duyuyorum, yabanci bir ses gibi..

Telefonu kapattiktan sonra, kalakaliyorum oldugum yerde, oglumun yaninda olmak istiyorum, kendim görmek istiyorum O’na hic bir sey olmadigini, sarip sarmalak istiyorum, isinlanmak istiyorum Cesme’ye…

Sonra sükrediyorum bana oglumu bagislayan Yüce Bagislayan’a bin kere, binlerce kere…O bir an’a sükrediyorum, koruyucu meleklerin etrafta oldugu, O’nu tuttugu ana…

Dün aksam bir ic sikintim vardi, hissederim hep…cocuklarimi düsündüm, bu ayi, agustosu ne severim, iki cocugumu da bu ayda aldim kucagima diye düsündüm, dua ettim onlar icin…ve bu ay bir kere daha verdi oglumu bana…

hep bu kadar kalsalarda hic yamacimdan ayrilmasalar diyor insan bazen...

8 Ağustos 2011 Pazartesi

Arinma zamani...

Ramazan ayini ne kadar gercek anlamda yasadigimizi sorguluyorum...Son derece yüzeysel, icsellestirilmemis Ramazanlar yasaniyor.


(Hoca Ali Riza, Iftar Sofrasi)
Televizyon kanallarina bakin bir, her kanalda sadece iftar görüntüleri var, kim nerede nasil acmis, neler yenmis, masalarin zenginligi…en sosyetik kesimden, halka „tebaa“ izlenimi verdiren ramazan cadirlarina kadar. Oruc ayi ama sadece yenilen ve icilenler konusuluyor.
Her yerde bangir bangir kimler kimlere iftar vermis, neler sunmus anlatiliyor. Hersey bir „Gösteri“ niteliginde…

Halbuki Ramazan ayi, dikkatlerin maddi olandan uzaklasip kalbe cevrildigi zaman, sadece yeme, içme veya diğer bedensel ihtiyaçlardan uzak durmak olmayıp ruhu ve gönlü kirleten şeylerden de kaçınmaktır. Oruc, sufizmin temelinde, tasavvufda ve diger dinlerde  var ve temelinde ruhsal arınmaya davet eder bizi hep.  Bu bir firsat ayidir, aradiklarimizi kendi icimizde bulabilmek, ic sesimizi duyabilmek icin. Bir nevi fiziksel ve ruhsal detoksdur.