İhaneti
yaşadınizmi, bilirsiniz o zaman yumuşak karnınıza saplanmış bıçağın acısını,
güvenilenden ya da güvenmeniz gereken tarafından arkadan vurulmanın şaşkınlığını
ve ürpertisini ve ne kadar zaman geçerse geçsin ağzınızda bıraktığı kekremsi
tadı… Belki aldatmakla eş tutulur ama çok daha derindedir yaşattıkları
ihanetin… Zira sizi tanımadıklarınız aldatır, ihanet edense can bildiğinizdir…
Belki de yaşam içinde en ağır darbelerden biridir o, sizi hazırlıksız,
kıskıvrak tüm bedeninizden ve ruhunuzden yakalayıp, yakan yıkan bir duygu
olarak… Sahip olduğunuz o değerli güven duygusunu alaşağı eder, onulmaz yaralar
bırakır derinlerinizde… Kolay olmaz yaşattığı travmadan kurtulmak.
Sonra
insan kendini sorgulamaya başlar…Neden?... Çeşitli cevaplar vardır elbet, belki
de en baştan hataydı der iç ses, hiç görmek istemediğim…
Aldatılmayı
çok yaşadık hep birlikte bu ülkede…
Çok
gerilere gitmeden, yakın tarihimiz küçüklü büyüklü aldatmacalarla dolu.. Bir
umut başa getirdiklerimiz tarafından aldatıldık, kandırıldık… Söylevlerinin
arkasının boş olduğunu defalarca yaşadık. Kendi egemenliklerini sürdürme
gayesiyle aldattılar koca ülkeyi seneler boyu..Her aldatılistan bir yara aldık,
üzüldük, hiddetlendik, öfkelendik… Ama yıldırmadı, tekrar silkelendik, ayağa
kalktık…Henüz ihaneti görmediğimizden, nispeten daha kolaydı aldatmanın
yaralarını sarmak… Henüz güven yok olmamıştı, kendimize, yaşadığımız ülkeye,
iyi bir dünyaya, geleceğe.. Zira güven’di, o hiç üstünde durup düşünmesek de,
bizi yeniden ayağa kaldıran, biz yapan, birbirimize dayanma gücü veren,
birarada tutan..
Ve birgün
uyandık ki… çok derin bir ihanet ve hıyanet içindeyiz. Durum artık, başa geçmiş
kişiler tarafından aldatılmanın çok ötesinde, kapsamlı kalabalık bir ihanet
tablosu… Memleketin en tepesinden en uç köşesine kadar sinsice yerleşmiş bir
ihanet virüsü… Acıyla görüyorsunuz ki, aynı masada oturmuş olduklarınız size
ihanet eden, birlikte gülüp ağladıklarınız, yüzü aydınlığa dönük bildikleriniz,
aynı değerler içinde yoğrulduğunuzu sandıklarınız… Güç, para ve kudret satın
almış onları çoktan, ya da zaten hiç olmamışlar aslında… Kime güveneceğinizi
bilemiyorsunuz…Şüphe kurutmaya başlıyor içinizi..doğrular yanlışların,yanlışlar
doğruların arasında eriyip kayboluyor, gri bir renk kaplıyor ortalığı, ihanetin
boz rengi… kimin kim olduğunun belli olmadığı bu perdenin altında tarihinize,
bayrağınıza,topraklarınıza, dilinize, inançlarınıza, bugün ve geleceğinize
kısacası tüm değerlerinize, varlığınıza, ülkenize ihanet ediliyor.
İşte o
an, biriz dedikleriniz tarafından bıçaklandığında yumuşak karnınız, meğer hiç,
bir olmadığınızı görüyorsunuz. İhanetin acısı da burda başlıyor işte…
İnançlarınız yerle bir oluyor ve dolayısıyla güveniniz…
Ve
ihanet, yabancılaşmayı getirir beraberinde, o güne dek birlikte yürüdüğünüzle
kesin bir yol ayrımıdır bu… Aldatılmanın, zor da olsa birgün çıkıp gelebilen
affediciliğini barındırmaz içinde…
Zor
günlerden geçiyoruz, ağırdır ihanetin travması…Ayağa kalkması, güvenin yeniden
tazelenmesi zaman alır.
Şimdi
oturup düşünme zamanı.. Neden? diye… En başta mıydı acaba hata, hiç görmek
istemediğimiz…