29 Nisan 2014 Salı

Ihaneti gördüm


İhaneti yaşadınizmi, bilirsiniz o zaman yumuşak karnınıza saplanmış bıçağın acısını, güvenilenden ya da güvenmeniz gereken tarafından arkadan vurulmanın şaşkınlığını ve ürpertisini ve ne kadar zaman geçerse geçsin ağzınızda bıraktığı kekremsi tadı… Belki aldatmakla eş tutulur ama çok daha derindedir yaşattıkları ihanetin… Zira sizi tanımadıklarınız aldatır, ihanet edense can bildiğinizdir… Belki de yaşam içinde en ağır darbelerden biridir o, sizi hazırlıksız, kıskıvrak tüm bedeninizden ve ruhunuzden yakalayıp, yakan yıkan bir duygu olarak… Sahip olduğunuz o değerli güven duygusunu alaşağı eder, onulmaz yaralar bırakır derinlerinizde… Kolay olmaz yaşattığı travmadan kurtulmak.

Sonra insan kendini sorgulamaya başlar…Neden?... Çeşitli cevaplar vardır elbet, belki de en baştan hataydı der iç ses, hiç görmek istemediğim…

Aldatılmayı çok yaşadık hep birlikte bu ülkede…
Çok gerilere gitmeden, yakın tarihimiz küçüklü büyüklü aldatmacalarla dolu.. Bir umut başa getirdiklerimiz tarafından aldatıldık, kandırıldık… Söylevlerinin arkasının boş olduğunu defalarca yaşadık. Kendi egemenliklerini sürdürme gayesiyle aldattılar koca ülkeyi seneler boyu..Her aldatılistan bir yara aldık, üzüldük, hiddetlendik, öfkelendik… Ama yıldırmadı, tekrar silkelendik, ayağa kalktık…Henüz ihaneti görmediğimizden, nispeten daha kolaydı aldatmanın yaralarını sarmak… Henüz güven yok olmamıştı, kendimize, yaşadığımız ülkeye, iyi bir dünyaya, geleceğe.. Zira güven’di, o hiç üstünde durup düşünmesek de, bizi yeniden ayağa kaldıran, biz yapan, birbirimize dayanma gücü veren, birarada tutan..

Ve birgün uyandık ki… çok derin bir ihanet ve hıyanet içindeyiz. Durum artık, başa geçmiş kişiler tarafından aldatılmanın çok ötesinde, kapsamlı kalabalık bir ihanet tablosu… Memleketin en tepesinden en uç köşesine kadar sinsice yerleşmiş bir ihanet virüsü… Acıyla görüyorsunuz ki, aynı masada oturmuş olduklarınız size ihanet eden, birlikte gülüp ağladıklarınız, yüzü aydınlığa dönük bildikleriniz, aynı değerler içinde yoğrulduğunuzu sandıklarınız… Güç, para ve kudret satın almış onları çoktan, ya da zaten hiç olmamışlar aslında… Kime güveneceğinizi bilemiyorsunuz…Şüphe kurutmaya başlıyor içinizi..doğrular yanlışların,yanlışlar doğruların arasında eriyip kayboluyor, gri bir renk kaplıyor ortalığı, ihanetin boz rengi… kimin kim olduğunun belli olmadığı bu perdenin altında tarihinize, bayrağınıza,topraklarınıza, dilinize, inançlarınıza, bugün ve geleceğinize kısacası tüm değerlerinize, varlığınıza, ülkenize ihanet ediliyor.
İşte o an, biriz dedikleriniz tarafından bıçaklandığında yumuşak karnınız, meğer hiç, bir olmadığınızı görüyorsunuz. İhanetin acısı da burda başlıyor işte… İnançlarınız yerle bir oluyor ve dolayısıyla güveniniz…

Ve ihanet, yabancılaşmayı getirir beraberinde, o güne dek birlikte yürüdüğünüzle kesin bir yol ayrımıdır bu… Aldatılmanın, zor da olsa birgün çıkıp gelebilen affediciliğini barındırmaz içinde…

Zor günlerden geçiyoruz, ağırdır ihanetin travması…Ayağa kalkması, güvenin yeniden tazelenmesi zaman alır.

Şimdi oturup düşünme zamanı.. Neden? diye… En başta mıydı acaba hata, hiç görmek istemediğimiz…











Hiç yorum yok:

Yorum Gönder