Bir
fotoğrafla uyandım bu sabah…
Bütün
çocukluğumu,genç kızlığımı, büyüyüşümü, gelişmemi bir çırpıda tek bir kareyle
önüme seren bir fotoğraf..
Öylesine
özel ki…
Bir tek
fotoğraf neler neler sığdırırmış içine bu sabah anladım ben…
Çocuktum
o masaya ilk oturduğumda, sanırım 7-8 yaşlarında olmalıyım.. İzzetpaşa sokak,
Zamanyurdu apartmanı… İsmi bile çok şey anlatıyormuş apartmanın bir düşündüm
de..
Sadık Şendil’in, ama bizim için Sadık abi’nin sofrası, Fatoş abla’nın sofrası. İki
kişinin de ismini verdiği müthiş bir sofra, bir hayat sofrası…
Senelerce
her Cumartesi, bıkmadan yorulmadan eşsiz
emeklerle, aşkla sevgiyle hazırlanan, ince bir zerafetle kurulan, Sadık abi’nin
özel kristal rakı karafesinin özenle hazırlanıp konduğu Fatoş
abla’nın incelikli sofrası..
Dostlara,
dostluğa kurulan bir sofra, sohbete birlikteliğe kurulan..
Ve Sadık
abi..hayatımda tanıdığım tek, gerçek bir beyefendi..Her daim her havada, her
durumda tiril tiril bir şıklıkta. Nezaketi, kibarlığı bu derece içine sindirmiş
başka bir bey tanımadım ben. Öyle ki eve geldiğimizde bizim için ayağa kalkan,
kendi yaşıtıymışız gibi önemle karşılayan, sevdiği her insana yaş gözetmeden
aynı saygıyı gösteren biriydi o..
Kırıldığı,üzüldüğü
durumlarda dahi, saygısını hiç bozmadan, hiç bir kötü söz kullanmadan,
karşısındakine haddini bildirirdi hazır cevaplılığıyla.. lafı gediğine sokmakta
yoktu üstüne..
Türkiye’nin
gelmiş geçmiş en büyük dehalarından birinin sofrasında büyüdüm ben…
Bugün
Yeşilçam’ın, Türk sinemasının var olmasına sebeb en büyük, en önemli yapı
taşlarından birinin..
Bugün
hala bıkmadan usanmadan, seyrettiğimiz, şimdi çocuklarımızın dahi (ki o
zamanları yaşamadıkları halde) arka arkaya seyretmekten yorulmadığı, onun eseri
olan filmlerin ana teması nedir hiç düşündünüz mü?.. Aile kavramının üstünlüğü,
birlik beraberlik, insanca dostça kardeşçe yaşamanın önemi.., sevginin,aşkın
yüceliği… Ümit vardır o filmlerde her zaman, drama dahildir neşe ya da neşeye
hüzün..Hayatın gerçeğidir o filmler, bize kim olduğumuzu, aslında nasıl bir
toplum olduğumuzu hatırlatan ve aslında bizi hala birbirimize bağlayan çok
güçlü bir eldir…
Ve O,
masada, baş köşedeki yerini aldıktan sonra oturan davetliler…kimler olmazdı
ki.. Müjdat Gezen, Münir Özkul, Savaş Dinçel, Sırrı Gültekin, Yavuz Turgul,
Kandemir Konduk, İsmet Bozdağ ve eşi son Osmanlı torunlarından Hanzade hanım,
Ergin Orbey, Orhan Aksoy ve elbette babam Halit Akcatepe, annem…ve de şu an aklıma gelemeyen nice isimler..
Bir
tarihti bu sofralar.. Arka fonunda ülkenin tüm gelişimi yaşar..Türk sineması da
bu doğrultuda gelişir. Tüm konulara her zaman Sadık abi’nin ince nüktesi
dahildir elbet..Ve olmazsa olmaz, O’nun eşsiz anıları, duruma uygun herbiri
ayrı lezzetteki esprileri..
Aynı
filmlerindeki gibi bir aileydi bu sofralar.. Dostluğun, birlikteliğin, farklı
renklerin buluştuğu.. Aileye uyum sağlayamayanların bir daha o sofrada yer
bulamadığı…
Evet çok
küçüktüm ilk başlarda, yemekten sonra uykumuz gelir, annemle babamın gitme
vaktine kadar uyurduk kız kardeşimle bir koltuğu paylaşıp..
Bu güzel
fotoğrafı paylaşan Cemciğim, artık delikanlı olduğundan „kaçardı“ yemekten
hemen sonra..:)
Büyüdük
zamanla, artık uyumuyorduk yemekten sonraları, sohbetleri dinleyebiliyor,
biriktiriyorduk anıları.. Cem ve kuzeni Celit de sofradaydı artık bizimle,
kacmadan yemek sonralari, birlikte büyüyorduk bundan sonra..
Babamla
birlikte oynadığımız ilk ve tek film olan Tatlı Dillim’den sonra hiç
unutamadığım bir sahnedir..O Cumartesi akşamı yemekte beni ve Ebru`yu tebrik
edip, „oscarlarınızı takdim ediyorum“ demişti, ucunda kehribar renkli bir fil
olan kolyeyi boynuma takarken… Onca sinemacının önünde, ne büyük bir onurdu bu
benim için..
Zamanla
„Zamanyurdu“ndan çok yakındaki „İlkbahar“ apartmanına geçildi. Ben artık
okumaya Viyana’ya gelmiştim, ancak İstanbul’da olduğum zamanlarda
katılabiliyordum bu eşsiz zamanlara.
O’nu o
bilmediğimiz „uzak diyarlara“ uğurlayana dek…
Bugün bu
fotoğrafla bir kez daha saygıyla eğiliyorum muhteşem anısı önünde. Beni
bugünlere taşımadaki eşsiz katkılarına, hayata hazırlanırken sunduğu paha
biçilmez deneyimlerime, ömrümün sonuna dek saklayacağım çok değerli bir
hazineye sahip ettiği için mütessekkirim O’na..
Ne mutlu
bana ki, bu ailenin bir ferdi olmuşum..
Ve Cem'cigim, paylastigin bu degerli fotograf ve anilarla yeniden icimde yazma istegi uyandirip beni bloguma döndürdügün icin kocaman tesekkürler sana.. hep yaz emi..Kalemini hic birakma, sen cok güclü bir mirasa sahipsin..