6 Eylül 2011 Salı

Gizli Cennetim

 
Oldum olasi ne büyük otelleri ne kalabalik plajlari sevemedim, hep kücük bir koyda 5-6 odali bir pansiyonda kalip, fazla kimselerin ugramadagi denizlerde yüzmeyi seviyorum. Yalniz, tatil mekaniniz yaz aylarinda Cesme ise, cok fazla sansiniz da kalmiyor eger tekne ile acilmadiysaniz.

30 Ağustos 2011 Salı

Bayram karti


Hepinize, sevgi, nese ve mutlulukla bezenmis, sevdiklerinizle cevrelenmis keyifli bayram sofralari diliyorum. 
Bayraminiz kutlu olsun…

15 Ağustos 2011 Pazartesi

Yasasin tatil





Vee… bekledigim Cesme günlerim ve gecelerim basliyor, yasasin…

Yarindan itibaren birkac haftaligina tatildeyim...

Cesme Marina, Wineway

14 Ağustos 2011 Pazar

Renkli bir hafta


Havalar yeni yeni yaz oluyor Viyana’da, tabiat ana biraz oyun oynadi bize bu yaz..temmuz ve agustosda ekimi yasadik, dolayisiyla yapacak onca keyifli sey olabilecekken disarlarda, kapali mekan ugraslari aradik kendimize…

Bende renklerle, boyalarla hasir nesir oldum..severim oldum olasi, tamirat, boya islerini. Ne eski evler, ne eski esyalar, sevdiysem eger ben onlari hic korkutmaz gözümü, hemen nasil adam ederim diye bakar gözüm. Uzun zamandir yogun is ortamindan hic vakit bulamiyordum bu sevdigim ugraslarima. Hazir simdi nadasa cekmisken kendimi firsat buldum.

Bir zamanlar kizkardesimin bitpazarindan alip kullandigi sonra artik biktigi bir dolap uzunca bir süredir evin bir yerlerinde dolanip duruyordu, bakip bakip „ah sunu da bi adam etmeli“ derdim.

Yeni evde banyoya bir dolap gerekiyordu, bende o eski yesil dolabi alip, biraz daha eli yüzü düzgün bir hale getirmeye calistim..

12 Ağustos 2011 Cuma

Haftasonu mimi :)




Herkese keyifle gecirecegi renkli bir haftasonu diliyorum.
Günü mutlu kilacak, keyifli bir kahvaltiyla baslayin haftasonuna…


Tunes'dan  güzel bir mimim var, ''Çok beğendiğiniz, izlemekten asla sıkılmayacağınızı düşündüğünüz 3 filmi, neden bu kadar beğendiğinizi de açıklayarak yazın'' 


En cok su ücü diyemem tabii, sevdigim zevkle izledigim cok film var, ancak ilk anda aklima geliveren,  zaman zaman aklima düsen ve degisik zamanlarda yeniden seyretme arzusu uyandiran 3 filmi siraliyabilirim…

Padre Padrone (Babam ve Ustam), Vittorio & Paulo Taviani, 1977

Gercek bir öyküdür, babasi tarafindan 6 yasinda „okumak zenginlere mahsusdur“ diye okuldan alinan ve yazgisi coban olmak gibi gözüken Sardunyali bir gencin, gene babasinin istekleri dogrultusunda girdigi gönüllü askerlikte okuma yazmayi ögrenip, üniversiteye giderek bir dil bilim uzmani olusunu anlatir. Köhnemis,rafa kalkmasi gereken inanislarin, yasam tarzinin hala varligini sürdürmesine olan baskaldirisin siirsel bir anlatimidir.


10 Ağustos 2011 Çarşamba

kücücük bir an…

Hayatta her sey an meselesi,  kücücük bir an…

O bir an icin ömrünü feda etmeye hazir insan bazen…bir haber geliyor telefonla, ilk duydugum kelime  oglum…...kaza, araba kazasi… o an beynim, yüregim duruyor, ruhumun bedenimden ciktigini hissediyorum, yukardan bakiyorum kendime, telefondaki sese..Ölüm belki böyle birsey, o an ölüyorum ben, an’lik bir ölüm hali yasiyorum. Bir bosluktayim…

Telefondaki ses devam ediyor;  „hic bir seyi yok merak etme…tüm tetkikleri yapildi… ama araba yok …, refujlar tutmus arabayi…“ Hersey uzaktan geliyor bana.

Gercek degil mi duyduklarim diye düsünüyorum, sonra Cem’ime  birsey olmadigi dogru degil mi? diye konusuyorum…kendi sesimi duyuyorum, yabanci bir ses gibi..

Telefonu kapattiktan sonra, kalakaliyorum oldugum yerde, oglumun yaninda olmak istiyorum, kendim görmek istiyorum O’na hic bir sey olmadigini, sarip sarmalak istiyorum, isinlanmak istiyorum Cesme’ye…

Sonra sükrediyorum bana oglumu bagislayan Yüce Bagislayan’a bin kere, binlerce kere…O bir an’a sükrediyorum, koruyucu meleklerin etrafta oldugu, O’nu tuttugu ana…

Dün aksam bir ic sikintim vardi, hissederim hep…cocuklarimi düsündüm, bu ayi, agustosu ne severim, iki cocugumu da bu ayda aldim kucagima diye düsündüm, dua ettim onlar icin…ve bu ay bir kere daha verdi oglumu bana…

hep bu kadar kalsalarda hic yamacimdan ayrilmasalar diyor insan bazen...

8 Ağustos 2011 Pazartesi

Arinma zamani...

Ramazan ayini ne kadar gercek anlamda yasadigimizi sorguluyorum...Son derece yüzeysel, icsellestirilmemis Ramazanlar yasaniyor.


(Hoca Ali Riza, Iftar Sofrasi)
Televizyon kanallarina bakin bir, her kanalda sadece iftar görüntüleri var, kim nerede nasil acmis, neler yenmis, masalarin zenginligi…en sosyetik kesimden, halka „tebaa“ izlenimi verdiren ramazan cadirlarina kadar. Oruc ayi ama sadece yenilen ve icilenler konusuluyor.
Her yerde bangir bangir kimler kimlere iftar vermis, neler sunmus anlatiliyor. Hersey bir „Gösteri“ niteliginde…

Halbuki Ramazan ayi, dikkatlerin maddi olandan uzaklasip kalbe cevrildigi zaman, sadece yeme, içme veya diğer bedensel ihtiyaçlardan uzak durmak olmayıp ruhu ve gönlü kirleten şeylerden de kaçınmaktır. Oruc, sufizmin temelinde, tasavvufda ve diger dinlerde  var ve temelinde ruhsal arınmaya davet eder bizi hep.  Bu bir firsat ayidir, aradiklarimizi kendi icimizde bulabilmek, ic sesimizi duyabilmek icin. Bir nevi fiziksel ve ruhsal detoksdur.

6 Ağustos 2011 Cumartesi

28 Temmuz 2011 Perşembe

Gece kadar siyah, cehennem kadar sıcak ve kadın kadar tatlı...

Daniel Moser'in duvarindan, Geraldine Chaplin
iceceksin kahveyi der bir Kolombiya atasözü. Kahvenin yapilisi ülkeden ülkeye degisiklik de gösterse, aslinda tadinda en baglayici olanlardan biri de hangi duygularla iciliyor oldugu bence. Sabah kahvesi, bir dostla icilen kahve, hani 40 yillik hatiri olan, yorgunluk kahvesi, güzel bir yemegin üzerine..ve hepsinde de hangi duygular icinde oldugumuz tadini bir o kadar etkinlestirir.

Biliyorsunuz kahve benim askim; 

Dün cok lezzetli bir kahve ictim, cünkü bu kahvede bir kahvenin güzel olmasi icin gereken hersey vardi. Herseyden önce kahvenin logosu „best coffee in town“, Viyana’nin en iyi kahvesi olarak geciyor, kahve cekirdeginden, fincanima gelene kadarki hikayesini takip edebildigim bir kahve bu ve tabii yukarda da söyledigim gibi, sicacik, keyifli bir sohbet sirasinda icilen.

Isterseniz hikayeyi en bastan anlatayim ;

27 Temmuz 2011 Çarşamba

Dudagimin ucunda gülücük



Vardir sizinde böyle günleriniz. O sabah, beklenmedik güzel bir günaydin alirsiniz, bazen bir gülüstür, bazen bir haber, bazen kulaginiza calan bir melodi, bazen de civiltili bir sesin size sadece bir günaydin demesi.. Bütün gün size eslik eder o günaydin, dudaginizin ucunda bir gülücük olarak, yolda, tramvayda kendinizi hep o gülücükle yakalarsiniz .. O „Günaydin“ tek basina bütün gününüzü ayar, paylasmak istersiniz hemen sevdiklerinizle de, aksam yataga girdiginizde hala dudaginizin ucunda o gülücük..

Cok tesekkür ederim Deli Anne.., dün sabah güne böyle bir sürprizle uyandim ben, harika bir günaydin sundun bana. Ayni duygularda bulusmak bu olsa gerek diye düsündüm. Karsindakinin hissettiklerini, düsüncelerini, kalbindekileri birebir yakalayabilmek.. ne kadar incelikli, zarif bir anlatim olmus..Umarim yakin bir zamanda, ayni senin tasvir ettigin cafede, kahvemizi yudumluyor oluruz..

Duygularina, yüregine ve eline saglik..


TopOfBlogs

21 Temmuz 2011 Perşembe

Annemin cekmecesindeki fotograflar


Ben oldum olasi annemin cekmecelerini karistirmaya bayilirim, cocuklugumdan beri. Sanki hep büyülü bir bahcede gibi olurum, kirk senedir tanidigim dolaplarin, cekmecelerin icinde sanki hep yeni bir seyler bulacak gibi dolanir dururum.. Ve evet, cok ayip ama söylemeliyim ki bazen, özellikle de fotograflarda elime hakim olamam, o fotograflar bazen kendini benim cekmecelerde buluverir…Sucumu, fotograflara olan tutkum diye affettirebilrmiyim acaba?

19 Temmuz 2011 Salı

An'i yasa...


Daha önce de yazmistim, ama bu cok begendigim deyisi gene yazacagim, söyle demis John Lennon;
„Hayat, tam da; siz baska planlar pesindeyken yasananlardir“… 

Öyle cok planli programli biri oldugum söylenemez ama gene de yaparim ara ara planlar, mesela bu yazi, hazir eski isimden ayrilmis ve önümdeki iki ayi da kendime ayirmis oldugum icin, 1,5 ay boyunca Türkiye’de canimin cektigi gibi gecirebilecegimi planliyordum, neler yoktu ki o planin icinde..ama olamadi, planimda olmayan hayatin plani, beni bu yazi Viyana’da gecirme durumunda birakti, en azindan agustosun ikinci yarisina kadar. Önce kisa bir an üzüldüm, ama bir anda bu davetsiz planin, simdiye kadar imkanim olamamis bir sürü seyi yasayabilme imkani verdigini gördüm. Birincisi, yeni evime alismak, onunla ince ince ugrasmak icin bol bol vaktim vardi, insan calistigi zaman, aldigi kisa tatillerde hep bir yerlere gitme dürtüsü tasiyor nedense ve bu arada evinizde kendinize ayirarak gecirebildiginiz vakit o kadar kisa ki, ben hem tatile bir yerlere gitmek isterdim hem de devamli evimi özlerdim. Iste simdi evim ve ben..bütün gün önümde.. Ikincisi, Viyana yaz aylarinda o kadar neseli ve coskulu ki, her bir kösesinde ayri bir program, etkinlik, konser, sergi vs var, her günü planlasaniz gene yetisemessiniz. Benim yaz aylarinda bunlari görebilme imkanim hemen hic olamiyodu, cünkü ya deli gibi calisir durumda, ya da tatilin basladigi günün aksami ucakta oturuyor oluyordum. Mesela gecen aksam Karlsplatz’daki acik hava sinemasini, özgün adiyle „Yildizlarin Altinda Sinema“yi  kesfettim (bunu söylerken utaniyorum, zira, Viyana'nin göbegindeki bir etkinlik bu bahsettigim). 

19 Haziran 2011 Pazar

Böyle buyurdu „Merkür“


Merkür'ün dedigi oluyor, yeni yeniden diyordu..



Tasiniyoruz, yeniden yeni bir ev, yeni bir baslangic… Ne cok yeni baslangiclarim, tasinmalarim oldu. Tuhaf duygulari vardir tasinmanin, hem vedalasirsiniz eskiyle, hem de yeniden kucaklasirsiniz hic ummadiginiz anlarda. 

Evin odalarini tek tek dolasip vedalasmaya baslarsiniz paylasilan onca aniyla, ama kitaplarinizi yerlestirmeye baslarken kartonlariniza, bir tanesinin arasindan düsüveren bir fotograf sizi unuttugunuz bir ana tasiyiverir bir anda, kendinizi koltugun kenarina ilismis, yüzünüzde tuhaf bir tebessümle buluveririsiniz, veya bazen tam da kitabin kendisidir sizi kendisine ceken, seneler önce okudugunuz, sanki kaybettiginiz bir seyi bulmuscasina keyifle sarilirsiniz, baslarsiniz hemen birkac sayfasini okumaya. Cekmeceleri bosaltirken, sakladiginiz bir hediye kagidina ilistirilmis kücücük bir kartla kare kare sahneler aciliverir önünüze… Tavanarasina kaldirdiginiz sandiklarin icinden, cocuklarinizin kücüklük elbiseleri cikiverir, kimi kiyafetler vardir, onlar cocukluk dönemlerinin simgesidir adeta sizin icin, ömür boyu saklanir o sandiklarda, sanki onlarin cocukluklarini saklariz orda gizli gizli.. sanki kosusturmalari, kahkahalari, kokulari saklidir o sandikta, ne keyifli bir bulusmadir bu, tasinmalar olmasa kaliverir o sandik hep tavanarasinda…

Bir de, kendi kendinize verdiginiz ödevler vardir, yapmayi unuttugunuz, dolaplarda hatirlanmayi bekleyen. Iste tasinmalarda, onlar da kendini yeniden hatirlatma sansi yakalarlar. Cercevelenmeyi bekleyen resimler, degistirilecek kavanozlar, boyanacak dolaplar, dosyalanacak kagitlar, „artik beni at“ diye bagirip sesini duyuramayan ivir zivirlar gibi..
Tasinmanin bütün yorgunlugunu unutur, bir anda tüm bu unutugunuz ödevler icin inanilmaz zinde hissedersiniz kendinizi, bütün o isin gücün arasinda cerceveci bulunur, dolaplar boyanir…
Yani, en azindan benim tasinmalarim böyle olur, bu yüzden de herkes 1 haftada tasinirken, ben o sandigin basinda yarim saat, bu kitabin icinde 1 saat gecirip bir de tasinma islerinin yanina diger unutulmus isleri ekledigim icin, üc haftada ancak toparlanip cikabilirim.

Fakat bu durum birisi var ki O’nun hic hosuna gitmiyor; Kedimiz Muskat, tasinmadan nefret ediyor, O ki, zaten bavul gördügü zaman tansiyonu cikar, tasinma söz konusu oldugunda sanki bütün dünyasi yikilmis gibi dolasmaya baslar, biz ayrilabiliyoruz ama O hic ayrilamiyor alistiklarindan. Su an halen tasinma asamasinda, yeni evle eski ev arasindayiz, ev bosalirken onu götürmeyelim diye saklanacaktir, eminim.




Yeni ev, hep yeni bir sayfa acmak gibi gelir bana, hani ilkokulda defterimizin sol tarafina düsen sayfanin devamli kenarlari kivrilir, silgiden kirlenir, sag taraftaki sayfaya gectigimizde icimizi bir keyif  alir, bir özenle yazmaya baslardik ya, iste aynen öyle.. Sanirim daha da sag sayfalarim olacak…

Ne severim Özdemir Asaf’i, tasinma isleri sirasinda en az bir yarim saat de onun yüzünden kaybettim..

TAŞINMAK

Taşınmak kadar
Hüzünlü bir kırık yoktur
Bir kopma bir yaralanma
Gizlenmiş bir hıçkırık yoktur

Şarkıları vardır ya büyük olayların
Taşınmanın da bir şarkısı olmalı dedik
Şimdi onu okuyalım
Şarkısını taşınanların

Çocuklar dikkat edin
Bir şey unutulmasın
Mangalın kapağı
Tuz kutusu
Teyzemin başörtüsü
Ihlamur torbası
Sürahinin örtüsü
Kırılmasın dikkat edin
Safran kavanozu
Çocuklar dikkat edin
(Şangır şungur)
Ah kırılmasın
Kırılmasındı
Anneannemin lambası
(Kamyon sesi gelir)
Her şey tamam mı
Her şey tamam
Anne her şey tamam
Tastamam

Ama babamın
Şu pencerede kalan
Bakışlarını
Alamadım bir türlü
Çakılmış köşesine
Alınmıyor alınmıyor
Babamın bakışları
Kırılmıyor da
Yerlere de düşmüyor
Orada
Duruyor hava gibi
Taşınmıyor anne
Babamın bakışları
Taşınmıyor

Desinler boşuboşuna
Güle güle
 
Özdemir Asaf



TopOfBlogs

13 Haziran 2011 Pazartesi

Bunun adi mutluluk


En son dolce far niente demistim..bu tatli tembelligi, keyifli bir tatile dönüstürüp, her mayis ayinda oldugu gibi, bence dünyanin en güzel yeri, tanrilarin yasam yerindeydim, Ege’de. Evet, tanrilar bosuna Ege’de yasamamislar, burayi evrenin en güzel, en canli yeri yapmamislar bence. Onlara güc, ask, ilham, yaraticilik, huzur veren hersey Ege’nin topraklarinda ve denizinde gizli yatiyormus belli ki. Ege’ye yaklasir yaklasmaz benim icimi huzur kaplar hemen, basimi derhal arabanin camindan cikarir, mis gibi kekik kokularini duymak isterim. Karadenizin, Akdenizin yesilligiyle boy ölcüsemez tabii Ege, ama ben onun tam da bu maki dokusunu severim zaten, gümüs renkli zeytin agaclarini, selvilerini ve özellikle her taraftan kendi basina renk cümbüsü icinde acan begonvillerini, zakkumlarini, mercanlarini, katirtirnaklarini, itirlarini… Su an issiz, tatil akininin daha baslamadigi Cesme, Alacati, Bodrum sokaklarinda, yollarinda henüz oradalar tanrilar, havanin kokusunda, denizin huzurlu durgunlugunda, dalgasinda, zeytinlerin hisirtisinda hissediliyorlar, ama az kaldi, 1 hafta sonra, eylül ortasina kadar gizli korunaklarina cekilecek ortadan kaybolacaklar. Onlarla tatil yapmak istiyorsaniz, mayis ayinda olmalisiniz Ege’de.
Iste bu dekorun üzerine bir de dostlarla gecirilen mutlu günler, saatler var. Bunun adi mutluluk. Gönlümde yattigi halde, vaktin kisaligi ne yazik ki, tüm dostlari görmeye elvermedi. 
raki balik ve sohbet...

Senem, cocukluk arkadasim, sirdasim, dostum..ve onunla yeniden seneler sonra, basbasa gecirilen mutlu 3 gün Bodrum’da. Ne keyif! Hazirladigimiz, raki balik sofralari, - her ne kadar ben yorgunluktan ikinci kadehde uyku durumuna gectiysemde - , yaptigimiz doga kesifleri, pazar keyifleri, gün batimlari ve her durumda bitmek bilmez sohbetlerimiz… ne harika bir duygu, bir süreligine tüm sorumluluklari isleri bir tarafa birakip özgürce tadini cikarmak anin...

keyifli bir gün batimi Turgutreis'de

Senem’in bana tanittigi, Ortakent pazari, Karakuyu meydaninda kurulu Garaguy’u ben de sizlere tanitmak isterim. Pazarin curcunasinin icinde bir vaha gibi, Garaguy. Sirf bu keyfi tatmak icin, Ortakent pazarina gidin, keyifli alisverisinizi yapin ve aciktiginzda veya soguk birseyler icmek icin sonunda mutlaka Garaguy’a ugrayin. Biz öyle yaptik. Asil amac Garaguy’du…

Garaguy'da nefis yaprak sarma ve cacik..


sonrasinda ikram edilen harika visne likörü

Garaguy kizlari (projede yer alanlar kendilerini böyle adlandiriyor), geleneklerin, geleneksel lezzetlerin, el işlerinin sürdürülmesi adına bir projeyi gerceklestiriyorlar ve geleneksel ev yemekleri yaninda ev yapimi limonata, ayran, cam sise suyunu (burda plastik sisede satilan, dogal olmayan birsey bulunmuyor ) Ortakent Çarşamba pazarının orta yerinde, geleneksel ve günceli zarifce biraraya getirdikleri keyifli mekanlari, yöresel adiyla Garaguy’da (Karakuyu) sunuyorlar.  Dükkan bölümünde el yapimi havlular, el isleri, canlar, ev yapimi eristeleri satin almaniz mümkün. Bu kadar zevkli ve gönülden bu ise el atmis Garaguy Kizlar’inin ellerine emeklerine saglik…

Garaguy resimleri icin tiklayin… (anlar sayfasinda)

Keyifliydi Bodrum ve arkasindan Cesme de… Dedigim gibi en keyifli zamanlari simdi, Cesmeden de anlatacaklarim var elbet… 
Ama mutlulugumu paylasacagim birkac resim, daha önce...

 Ciceklere doyamiyorum, her taraf ayri bir renk cümbüsü...


 Begonvillerin güzelligi, ama nar agaci hep favorim benim...

 Yemeye doyamadigimiz dutlar, ama ne yazik ki (!) yalniz degildik, bizim kadar onlara düskündü bu esek, hangimiz daha cok yedik bilemiyorum...dünya tatlisi bir seydi bu...




 ve huzur...Akyarlar, Karaincir kumsali


TopOfBlogs

16 Mayıs 2011 Pazartesi

Dolce far niente


Bazi seyleri degistiriyorum hayat akisimda, dedigim gibi kuzey rüzgari esmeye görsün mutlaka degisir bazi seyler., ya da Susan Miller'a göre Merkürümün (kaderimin) bana bir oyunu bu...

Astroloji’ye ilgi duyarmisiniz bilmiyorum, benim ilgi alanlarimdan, aslinda gercek anlamda ilgi alanim haline getiren kuzenimin esi sevgili Mine oldu, kendisi bir astrolog, bundan 10 sene önce, bir kahve sohbetinde, oturdu ve benim yildiz haritama bakti, o seneki durumumu degerlendirdi ve ben ona kafamdaki planlardan henüz hic söz acmadigim halde, O’nun yildizlari, zaten bana bu planlari uygun görmüslerdi.. O yildizlar bana bir bir önümdeki aylarda neler yasayabilecegimin sinyallerini verdiler, o sinyaller de benim aklimdakiler, hayata gecirmek istediklerimdi…Minecigim, sagolsun beni kirmaz israrlarima dayanamayip arada bir bakar gene haritama, bunu cok sik yapmak istememesinin nedeni, hem kötü acilar görüp kimseyi etkilemek istememesi, hem de yildizlarin bize sadece yol gösterdigini ama hayatimizla ilgili bizim karar vermemiz gerekigini düsünmesi ve dolayisiyla da cok fazla etkilemek istememesi bizi secimlerimizde.
Ama bir kere „zehirledi“ beni iste napiyim, ben de Susan Miller’i buldum, o zaten kendi web sayfasinda herkese bir genelleme yaparak yaziyor, o yüzden cok kisisel almadan ama gene de her ay merak ederek okuyorum. Gelelim benim degisime, Susan’a göre Merkür geri gidisini bu ay bitiriyor ama Nisan ayi ve Mayis basi dolayisiyla bende de belli degisimler birakarak elbet.
Ama Merkür’ün geri gidisi bazi isleri aksatiyor gibi gözükse de mutlaka kötü bir sey anlamina gelmiyor. Bazen hayatin akisi icinde yaptiklarimiz, yasadiklarimiz eylemlerimiz hakkinda düsünmeye firsat bulamadan sürükleniriz, telasla hep bir seyler kacacakmiscasina yasariz. Iste bu durum, yani geri giden Merkür, bizim bir mola vermemize, dinlenmemize ve enerjimizi daha dogru bir yöne aktarmamiza imkan taniyor. Etrafimizda olup bitene daha yakindan, detayli bakmamizi sagliyor ve bitmesi gerekeni bitirmemize de yardimci oluyor. Merkür „yeniden“ diyor bize, yeniden degerlendir, yeniden tasarla, yeniden yap, yeniden basla….

Bir filmde duydugumda hemen not etmistim su cümleyi, uzak doguda bir ülkede bir gezi grubu yerel rehberlerle bölgede ilerlerken arada bir duraklar rehber, sebebsiz yere neden durdugunu sorar digerleri, cevabi söyle olur uzak dogulu rehberin „ cok hizli yürüdügümüz zaman ruhumuz bize yetisemez, onun bana yetismesini bekliyorum“

Hazir Merkür geri gidip bana bu firsati verdigi icin, mutluyum, ben de durdum ve ruhumu bekliyorum, yillardir onu hic beklemeden kosturup durdum önden. Geldiginde, her sey yeni yeniden Merkürün deyimiyle..  Su andaki durumumu anlatan en güzel cümle „ dolce far niente“.. yani tatli tembellik…

TopOfBlogs