12 Mart 2012 Pazartesi

Yokus asagi birakmak kendini


Ama bu harika bir seydi… „di“…., gecmiste kaldi degil mi, cocuklukta bir yerlerde? Hayal meyal hatirlatiyor ama kendini gene de söyle bir zihnin eski fotograflarina göz atinca; kalbinde kus kanatlarini duyarak, gözler kisik, rüzgari her yerinde hissederek, sanki kanatlanircasina hiz kazananirken duyulan tatli ilik heyecan… Biran icimizi kaplayan korkuyla karisik sevinc cigliklarinin eslik ettigi…
Ister kar tutmus bir yokustan asagi, ister gittikce hizlanan bir kosu tutturarak yamactan asagi olsun ya da lunaparkta o sonsuz süratle nerdeyse dimdik yere inen oyuncaklarda olsun, bize yasattigi sadece heyecan ve mutluluktu…


Belki de „hayatin yokuslarinin“ henüz farkinda olmamanin getirdigi bir „cahil cesaretydi“ bu korkusuz sevinc. Öyle ya, yokuslar inilir ve cikilirdi, cikmasi azicik yorsa da inmesi hep keyifliydi.


Sonra, farkinda olmadan, ne zaman basladigi, nerden geldigi belirsiz hafif bir korku eslik etmeye basladi bu keyfe. Derken artik,  temkin agir basti heyecana, o cocuklugun sevincle karincalanan karnina, bu sefer korkunun, rahatsiz edici kipirtisi yerlesti, „yokus asagi“ eglence degildi artik.
Cünkü artik , cocuklugun sihirli dünyasindan farkliydi „yokus asagi“ demek büyüklerin dünyasinda. Cocukken, nese, heyecan, coskuyla bir nevi meydan okuma iken, büyüyünce artik bu anlam, düsüs, basarisizlik, kayiplar ve yeniden baslamanin, yeniden kuvvet toplama mecburiyetinin ayrilmaz duygusu korku ve panikle yer degistiriyordu. Üstelik de cok „cocukcaydi“ o kocaman insanlarin hayatinda,  kendini yokus asagi birakmak, „bir türlü büyüyememis“ olmakti. Yetiskin ve olgun kisilere hic yakismazdi,  gelinen konuma, yasa basa bu uygunsuz tavirlar.

Üstelik  yetiskinlerin kendini inanmaya zorladigi düpedüz bir yalanken bu.
Cünkü cocuklarin aksine, en iyi yetiskinler bilir ki, hayat dümdüz  bir ovada gecirtmez birbirinden degisik, esrarengiz serüvenlerini, ufak ufak tepeleri vardir cikilan ve sonra gene inilen yemyesil ovalara varmak icin, bilinmez bazen de cikmaz yollari vardir kaybolunan, korkutan ormanlari vardir güclükle ilerlerken bir anda siril siril akan bir dereye inen salkim sögütlerin, rengarenk kuslarin sizi karsiladigi, az önce cekilen sikintilari biranda unutturdugu cennet köseleri vardir ve sarp daglari vardir yollari kesen, tirmanma gerektiren binbir güclükle, ama her dönemecinde ayri bir güzellik sunan,  sonra birden tökezlenip kayivermek vardir bu dik yokuslarda, dogrulup ayaga kalkmak yeniden, hatta artik zirveye vardim denen anda, kendini biranda asagida, yolun basinda bulmak vardir…kisa bir mola ve yeniden yollara düsmek vardir, belki baska yollar, daha az yorucu yollar ariyarak…

Aslinda hayatin güzelligi tam da burda degil  mi? Bir lunaparktaymiscasina, odalardan odalara gecis yollari ararken, en tepelerden asagilara ciglik cigliga son sürat inip, tam düsecegimizi sanip yeniden yukarilara cikarken yasanan tedirginlik, telas, heyecan ve mutlulukla yüregin agiza gelmesi degil mi hersey…  Hersey cocukluk oyunlarinin yetiskin dünyasina bir uyarlamasi gibi sanki. Bunu farkettigimizde, icimizde bir yerlerde hala bekleyen cocuk da, elimize kizagi verip „hadi, son sürat yokus asagi birak kendini, ciglik atarak hem de, meydan oku herseye“ diyecek… Deneyin, belki kizak gelecek yılki kışa artik, ama yakinda baharin isiklandiracagi, neselendirecegi tepelerden asagi kollarinizi iki yana acarak, hayati kucaklarcasina kosun, birakin kendinizi yokus asagi, hissedin rüzgarin tadini dudaklarinizda…Yüzünüz al al, kalbiniz heyecan ve sevincle küt küt atarken  hatira dolabindan cekip alicaksiniz, kendini yokus asagi birakmanin mutlulugunu yeniden.



Benim cok sevgili arkadasim Yesim Cimcoz, ben onu, dünyanin en keyifli kadinlarindan, en güzel, yürek isitan dostlarindan, tanidigim en güzel gülen insanlardan biri diye tanitabilirim, ama onun kendi yazarlik dersleri verdigi sitesinin girisinde anlattigi „kendi“ o kadar güzel ki, ben sözü ona, „Hikaye Avcisi“na devrediyorum burda.

Simdi bir de blogu var, 6 dakikahergün 6 dakikalik düsünceler paylasiyor, gecenlerde bir liste yazdi, konu basliklari iceren, bunlari yazmak istiyorum diye, isteyen de buyursun alsin dedi. Ben, bu yaziyi (yokus asagi birakmak kendini) aldim icinden, o 6 dakikaligini yazmisti, benim ki yazmaya baslayinca uzadi, gectim tabii ki 6 dakikayi..

Ve son kitabi. "Sifayi Beklerken", ne yazik henüz edinemedim Türkiye’de olmadigimdan, ama belki siz benden önce edinirsiniz.
Kitaptan, keyifle dinleyeceginizi düsündügüm bir alinti;




*Fotograf, Bozdag'in tepelerinde cennet Subatan yaylasinda, yokus asagi kendini birakan elmalar takildi objektifime.

6 yorum:

  1. Çok güzel bir post olmuş, eline sağlık :)

    YanıtlaSil
  2. Bayıldım! o yokuşların çıkışları çocukken hiç zor gelmez de büyüyüp yorulunca herşey gibi onlarda zor gelir...sonra da insan o yüzden aşağıya bırakmaktan da vazgeçer...çok güzel anlatmışsın.. Bu arada beni de çok utandırdın bu güzel sözlerinle. Ay ben gerçekten bu muyum dedim ve gidip aynada kendime bir göz attım. Bir de güldüm kendime :)

    YanıtlaSil
  3. Yesim, bulusalim, Yusuf'u da katip, kendimizi bir tepeden asagi salalim ister kosarak ister yuvarlanarak...:))

    Seni bu kadar kisa cümlelerle anlatmam mümkün degil zaten..ama hepimize sundugun o güzel gülüsünü kendinden hic esirgeme, hep gül aynaya, kendine :)

    YanıtlaSil
  4. ne güzel bir paylaşım olmuş.. Keşke hala yokuş aşağı bırakmak için kendimizi, yeterli cesaretimizz olsa . İnsan büyüdükçe cesareti de azalıyor..

    YanıtlaSil
  5. Yalnız çalan şarkı öyle güzel ki...

    YanıtlaSil