18 Ocak 2014 Cumartesi

Ağaçlar ayakta ölür


Bahar geldiğinde kıpkırmızı yapraklarıyla açan koca Japon kirazı ağacını, bir sabah yerde yatar buldum…kesmişlerdi..İçime oturdu acısı, kesen görevli kıza sordum “Neden“? „Ölmüştü“ dedi..“Siz onun her bahar nasıl açtığını görmediniz ki..nasıl yapabildiniz“? … İnanamadım, çünkü Viyana’da her ağaç kayıt altındadır, girip internetten bölgenizdeki ağaçların seceresini, kaç yılında dikildiğini bir tıkla öğrenebilirsiniz..Bilmeden, incelemeden hiç bir ağacı kesmezler.. Ve evet, bahardan itibaren penceremi şenlendiren bu ulu ağaç, çoktan içinden kurumuştu, gövdesini saran sarmaşıklar onu yiyip bitirmişti..son bir can suyuyla açmaya çalışıyordu baharları, ve biz buna kanıp,yaşadığına inanıyorduk, oysa heran yoldan geçenlerin, bir evin üzerine yığılıp son nefesini verebilirdi..
Çare kökten kesmekti…Şimdi baharda, taze, yeni bir genç ağaç dikecekler aynı yere..

Çürüdük farkında mısınız?
Aynı bu ağaca benzetiyorum durumumuzu… Dışardan bakıldığında, hala yeşeren dallara rağmen, içten çürüdük,kuruduk…çünkü gövdemiz tüm suyu,beşini emen zehirli sarmaşıklara teslim oldu..

Değer yargıları, vicdan çürüdü…
Hırsızlık, dolandırıcılık, sahtekarlık, ikiyüzlülük, riyakarlık, yalancılık üzerine kurulu bir sistem yarattık..Ve doğal sonucunda, hırsız polisi, polis savcıyı, sistem adaleti yakaladı..

Ve bunu hep beraber yarattık…

Seneler senesi „Çaldı ama  iş de yaptı, canım diğerleri de çalmyor mu“ diyerek
Yetmez ama evet diyerek..
Gazeteciler arka arkaya işten çıkarıldığında, içeri atıldığında sesleri kesildiğinde biz de sesimizi keserek..
Tüm ordumuz tutuklandığında,“ du bakalım,belki de darbe yapacaklardı, darbeye karşıyız,adalete güvenelim“ aymazlığına düşerek…
Çocuklarımız önar onar şehit düşerken, cinayetlerin hiç biri aydınlanmazken, „neden,kim için kaybediyorum ben oğlumu“ demeyip, haykırmayıp „Vatan sağolsun“ kabullenişine düşerek..
Çocuklarımızın okulları eğitimleri elimizden alınırken, sessiz kalıp, kabullenerek…
Yıllarca gözümüzü,kulağımızı etrafımızda olan bitene kapatarak, bize ilişmediği sürece yaşananları yok sayarak…
Ulusal değerlerimizin üzerine birer birer çarpı atılırken „Bak bunu da yaptılar“ diye oturduğumuz yerde vah çekerek..
Sanatın „içine tükürülürken“ bunun tüm yaşamımıza atılan koca bir tükürük olduğunu farkedemiyerek..
Beş para etmez TV kanallarının, niteliksiz, seviyesiz ve sahte haberlerini, yayınlarını hiç sorgulamadan seyredip, beynimizin yıkanmasına izin vererek…
Bütün bu gidişatı görürken, „canım adamlar çok iyi örgütlü, biz de işte bu eksik“ deyip hiç bir örgütlenmeye gitmeyerek..
Muhalefet partisine verip veriştirip, karşısına hiç bir gerçek muhalefet çıkaramayarak.. .

Ve işte şimdi elimizde;  adına halen devlet dediğimiz çeteler savaşı, aydınların, sanatçıların, yurtseverlerin hapiste, hırsızların profesyonel yankesicilerin (evet çünkü çalınan sizin paranız!) tepede dolaşdiği, adaletin yerini orman kanunun aldigi, herkesin birbirinden şüphelendiği, haber alma özgürlüğünün bittiği, katillerin “destan yazdığı”,, çocuk gelinlerin sayısının 200 binlere ulaştığı, tecavüzcülerin serbest bırakıldığı bir ülke…

Çürüdük…Her yerimizden
Heran devrilebilir bu ulu ağaç, yeni bir fidan dikme zamanı

4 yorum:

  1. Her zamanki gibi gerçekçi, doğru bir tesbit sevgili Melange. Değişmesi, düzelmesi için bireyin bilinçlenmesi gerek. Bunun için de 'eğitim şart' ama sadece okul eğitimi değil...

    YanıtlaSil
  2. öyle güzel bir örnekleme yapmışsın ki durumumuz başka türlü
    olamaz. geleceğe dair ne yazık ki umut besleyemiyorum, hele çocuğunuz
    varsa her duruma lanet ediyorsunuz :(

    YanıtlaSil
  3. Yazinizi cok begendim. Elinize saglik.

    YanıtlaSil