30 Eylül 2011 Cuma

Kedilerin ve martilarin semti



Cocuktum, sokagimizda iki bakkalimiz vardi, Arman bey ve Hayk efendi diye seslenirdi mahalle sakinleri, Arman bey, babasindan devralmisti bakkal dükkanini, Hayk efendiden. Hayk efendi bembeyaz sacli, hafif kamburu cikmis olmasina ragmen yürümekte en zorlandigi zamanlara kadar sürdürdü dükkanina gelmeyi, artik yoruldugunu anladiginda oglu Arman bey’e birakti isleri. Evimizin tam karsisinda olan bu kücücük bakkal dükkaninda yok yoktu, ne nereye nasil sigardi, hep sasirirdim. Bize biraz daha uzak olan ise ‚Ispiro’ ydu. Cocuk zihnimde o adam hem görüntüsü hem de isminin bana cagrisimiyla devamli icki sisesinden cikmis gibi gelirdi. Isimlerinden de anlasilacagi gibi Rum'dular.

 
Agavni teyze,  ayni apartmanda senelerce kardes gibi birlikte büyüdügüm ve ne yazik ki hayat rüzgarinin bizi cok ayri diyarlara düsürdügü sevgili Iglen ve Cem’imin annaneleri, ne güzel bir evlilikti onunkisi, Ibrahim bey, güzeller güzeli ermeni kizi Agavni’ye asik olur ve evlenirler, ikisi de inanclarini inandiklari sekilde yasarlar asla birbirlerine müdahele etmeden. Birbirlerine olan asklari, sevgileri ve saygilari hic tükenmedi evliligin mesakkatli yollarinda.  En son ana dek. Dünyalar titizi Agavni teyzem, evinde ne leziz yemekler hazirlamistir bize.
Her sabah okul yolumu, sinifimi, sirami paylastigim ilkokul arkadasim Belkis…Savoy pastanesinin ilk sahipleri. Her sabah, okul yolu üzerinde ona ugrar,onu alir ve okula revan olurduk. Belkis sabahlari, kapinin üzerine asili kurutulmus otlarin asili oldugu bir yere üc kere öpücük kondurmadan cikmazdi, bugün hala ne oldugunu bilmedigim ama mutlaka Museviler icin kutsal bir anlam iceren bu seyi, madem öpülmesi gerekiyor e o zaman ben de öpeyim der ben de üc öpücük kondururdum. Sabah ve aksam okul dönüslerinde o pastanenin kokusu aklimi basimdan alirdi hep. Hele paskalya ve noel zamani…

Cocuklugumun Cihangir’iydi burasi. Istanbuldu. Evet, simdi düsünüyorumda Istanbul’a ait hersey burdaydi o zaman… Istanbul’un dokusu burdaydi.. catilarindan, balkonlarindan martilarin, kapi önlerinden kedilerin eksik olmadigi, aksamlari marti cigligimi kedi bagirmasimi bazen ayirt edemediginiz, pencerelerden disari tasan seslerde rumca, türkce ezgilerin birbirine sarildigi, komsu sohbetlerinde birbirine verilen tariflerle yapilan, cok kültürlülügün tadini icine almis yemeklerin kokularinin yemek saatlerinde disari tastigi, komsumuzun ufak bebekleri  "kuklamu" diye sevip oksadigi, (bebegim), esnafinin, memurunun, yasayanlarin birbirini yolda her daim selamladigi, üc bes kelam etmeden gecmedigi, insanlarin birbirlerinin  yasam bicimlerine, kültürlerine  saygi duydugu ve aslinda bu degisiklikten beslendiginin de farkinda olan bir semtti.

O dönem yüksek degildi kiralar henüz Cihangir’de. Sanat askla tutkuyla yapilirken, ayni ölcüde bir getiriyle dönmezdi henüz onu yaratanlara. Ve bu semtin dokusu gercek sanatcilari barindirdi icinde o dönemlerde. Dokusuna bir renk daha aldi onlarla. Hem de ne renk… Burada ürettiler, bazen de burada tükendiler, burada basarilarini kutlarken, gene buralarda sakladilar kitaplarini yasak diye, buralardan toplanilip götürülürken kimileri,  burada akti gözyaslari geride kalanlarin onlar icin.

Cihangir, bir Istanbul profili cizerken, arka fonda  siyasal gelisimin yansimalarini da cok net sunar bize.
Ben büyürken, Cihangir de kabuk degistiriyordu, Arman beyler, Belkislar yavas yavas gidiyorlardi semtten, kimileri ise göcüyordu buralardan. Pastane, bakkal dükkanlari el degistiriyordu.  Ben kendi büyüme derdimde oldugumdan bunlarla ilgilenmiyordum hic, ta ki..birden taninmaz bir hal alana kadar… ben büyümüs, yari genc kiz kivamina gelmistim ama Cihangir düskün bir kadin olmustu.. Düsenin dostu olmaz anayasasina uygun, cogu dostu da terk etmisti onu. Benim annem ve babam gibi bazi kadim dostlari ise asla birakamadilar . Ha, bir de martilar ve kediler…


Ah, ama ben hic sevmiyordum bu düskün kadini ve annemle babamin neden israrla hala burda kalmak istemelerini de bir türlü anliyamiyordum. Cocuklugumun güzel Cihangiri elimden alinmisti, onun yerine koyduklari bu seyi ise hic sevmiyordum. Resmen tecavüze ugramisti benim gözümde. Fakat ergenlik dönemi asabiyetimi attiktan sonra, durumdaki ironi beni de güldürmeye, hic de eskisi gibi rahatsiz etmemeye  basladi. Ayni sokakta,yanyana apartmanlarda ve hatta ayni apartmanda  „her tür“ konsomatris, konsolos, tiyatrocu, emekli ögretmen birarada yasayip gidiyorlardi. Nitekim gene o güclü dokusu onu ayaga  kaldirdi ve o düskün kadin halinden, hafif yara bere almis olsa da görmüs gecirmis bir tarza bürünmeyi basardi. 

Gene keyifliydi Cihangir’de olmak artik, üstelik güzel bir degisim ve gelisim olmustu, Cihangir sakinleri keyifle sohbet edecekleri mekanlari yaratiyorlardi kendilerine. Kendilerine, cünkü buraya diger semtlerden öyle pek fazla gelen giden olmazdi, biz kendi icinde büyük bir mahalleydik, Cihangirli de baska semtlere pek gitmezdi eglenmek icin, en uzak yer Taksim veya Asmalimescitti. Cogu kisi birbirini tanirdi veya bir arkadasinin arkadasiydi. Ufak ufak keyifli yerler acilsa da gene de en keyiflisi ev toplantilariydi.
Ben eski esyalara bayildigim icin, Cukurcumaya inen yol benim ipek yolumdu. Ne keyif alirdim eve getirdigim her parcadan. Ama o zamanlar „eskiciydi“ oralar… 60-70 senelik mallarin antika degerine dönüsmedigi „gercek“ zamanlardi.
Ama degisim kacinilmazdi, degismeye devam edecekti Cihangir’de, üstelik kapilari yeniye acik her yerin kaderi gibi o da karsilasacakti yeni „Yeni’yle“.
Simdi devamli icinde yasamadigim icin, gelis gidislerimde hem mutlu eden hem de icimi acitan degisimleri görüyorum. 

Roma parki

Yeni Cihangir’i yazmiycam, o yasaniyor zaten. Cihangir’in kimligi yeniden oturacaktir. Normal bir degisim süreci yasiyor. Beni üzen ve kaygilandiran yeni bir rant alani yaratilip,  geri dönüsümü olamiycak hatalarla tamamen tarihsel kimligini, dokusunu yitirmesi. Bir Ege bahcesinin, Sanatcilar parki diye de adlandirilan Roma parkinin kesinlesmis mahkeme karariyla yesil alan olarak tescillenmis olmalarina ragmen imara acilmalari gibi ic acitan, yürek burkan haberler. Ve semtlerini korumak icin var gücleriyle direnen Cihangirliler...dilerim hakliliginizi duyurmayi basarirsiniz... Cocuklugumun güzelim Cihangir parki, ne yazik ki artik, otopark üstüne kurulu, kuru bir beton alana dönüstü.

Tatil uzun sürdü, tabii ki yolum birkac gün de Istanbul’a ve dolayisiyla Cihangir’e düstü, fotograf makinem da elimdeydi hep.
Birkac fotograf daha görmek isterseniz tiklayin.





TopOfBlogs

13 yorum:

  1. Ne güzel bir yazıydı. Çocukluğumu, anneannemin komşusu, babamı görünce elinde iskambil destesiyle koşturup "Mustafa Bey tık oynayalım mı?" diyen Agavni teyzeyi, İstanbul'a göçtükleri için izini yitirdiğim can arkadaşım Elizabet'i, Sevgili Valentin teyzeyi anımsadım. Keşke hala birlikte yaşıyor olsaydık, keşke herşey bu kadar kirlenmeseydi.
    Sevgiler benden...

    YanıtlaSil
  2. ne güzel arada bir o günleri kisacik hatirlamak degil mi? ayni duygularla yazdim. cok sevgiler benden de size..

    YanıtlaSil
  3. Ben İstanbul lu değilim ama çocukluğunu yaşadığın yerleri okumak acayip keyif verdi

    YanıtlaSil
  4. cok sevindim bu keyfi seninle de paylastigima. Yukarda bahsi gecen Iglen ve Cem'in sonradan, yurtdisina göcmeden yasadiklari sehir Iskenderun, benim cok sevdigim ve o özel iki kisiden dolayi da anlami cok olan.

    YanıtlaSil
  5. Bol lezzetli ama biraz fazla acılı bir yemek gibiydi bu yazı.Hem sevdim hem de dokundu.
    Keşke zamanı sadece İstanbul için geriye çevirebilsek.

    Fotoğraflar da harikaydı.
    Sevgiler...

    YanıtlaSil
  6. Gündüz okudum yazınızı. Çok tanıdık geldi bana. Bende eski İstanbul tabir edilen bir yerde yaşıyorum. Ermeni, Rum komşularımız vardı..

    Yazınızı okuduktan sonra anneme seslendim :) anne dedim İlya amcamız vardıya bizim, onun eşinin adı neydi? unutmuşum :(

    Çok güzel anılar, o dostluklar, o günleri hatırlamak..

    YanıtlaSil
  7. Asumancim, aci katmak degildi amacim ama ne yazik ki, bazi seylerin artik geri dönmemek üzere gidisi üzüyor, haklisin..ve dedigin gibi keske bazi seyleri geriye cevirebilsek..,
    sevindim fotograflari da begendigine, sevgiler

    YanıtlaSil
  8. Aslicim, ne güzel degilmi biran icin o günlere bir uzanip gelivermek, hatirlamak Istanbulun bir zamanlarki gercek yüzünü..

    YanıtlaSil
  9. Cihangir'i o kadar çok seviyorumki, İstanbula yerleşmeyi düşünsem ya Heybeli Ada, ya Çamlıca ya Cihangir derim...

    Kahve Dükkanı'ndan sevgiler...

    YanıtlaSil
  10. Hosgeldin, ortak yanlarimiz cok..:) kahve, cihangir ve benim icinde heybeliada.. digerlerini de kesfedicegiz sanirim daha :)
    sevgiler benden de

    YanıtlaSil
  11. Fotoğraflar çok güzel...
    Benimde işyerim cihangirde dolayısıyle hergün sokaklarını arşınlıyorum. Bence kuzguncuktan sonraki en güzel mahalle. :-)
    savoyda sabah kahvaltısı, cihangir camiinde öğle yemeği sonrası manzara molası vs...
    yüzler ve renkler...
    sevgiler
    arzu

    YanıtlaSil
  12. Ah tabii ki bir de Kuzguncuk... ne kadar dogru :) Kuzguncugu da Cihangir gibi cok icinden hissetmis, yasamis olmayi isterdim..sevgiler benden de

    YanıtlaSil
  13. istanbul da yaşarken istanbul' da bir hafatalık tatil yapmayı seçmiş biriyim bende. cihangir de bir gece geçirip orada bir otelde kalmak, oralı gibi yaşamak bir günlüğüne... şimdiki hali özenti biraz ama dediğiniz gibi yolunu bulacak, inanıyorum...

    YanıtlaSil