Bazi insanlar vardir, hayatiniz onlarla kesistigi icin kendinizi baska türlü ayricalikli ve onurlandirilmis hissedersiniz, kayiplarinin acisi kelimelere dökülemez bazi insanlarin… Onlari kelimelere dökerek de anlatamazsiniz, bir baslarina cokturlar, o kadar cokturlar ki sizin kelimeleriniz yetmez ifade etmeye…Bazen hic bir sey diyememek de cok sey demektir…
Bugün sayfami cok sevgili dostum Rengin Uz’un yazisina ayirmak istiyorum, O cok özel insan, Müsfik bey ancak duygularla, O’nun karsisindakilere gecirdigi müthis duygulari anlatarak ifade edilebilirdi… Benim duygularim, hissettiklerim onun yazisinda,cümlelerinde...
Bundan sonrasi Rengin Uz’a ait…yeniden ellerine saglik Rengin’cigim…
„Dün, Tiyatro Dünyası için, benim için karanlık bir gündü. Aydınlık, güzel bir insanı, usta bir tiyatrocuyu, öğrencilerine sadece tiyatroyu değil hayatı doğru yaşamayı, sadeliği, doğallığı öğreten bir büyük hocayı, Müşfik Kenter’i uğurladık. Yıldız Kenter’in ‘ Ona hep ihtiyacım oldu, ilk öğrencim ve en değerli hocamdı, minnettarım ‘dediği küçük kardeşini, Kadriye’nin, elini hiç bırakmadığı ‘Hayatının güneşi’ni. Yaşamını adadığı Kenter Tiyatrosu’nun sahnesinden. Çok üzgünüm, inanması zor.Bir dönem kapandı. Müşfik Kenter’siz bir tiyatronun benim için eski tadı hiç olmayacak.
70’li yıllarda Kenter Tiyatrosu balkonun arka sıralarına kadar dolardı. Biz öğrenciler bulduğumuz yerlere ilişirdik. Ben genellikle balkonun merdivenlerine kurulurdum! Kendimi nasıl olduysa birinci sırada bulduğum bir şanslı günümde Çiçu’yu seyrettim. Aziz Nesin’in çok da bilinmeyen oyununda, Müşfik Kenter, şişme plastik bir mankenle yalnızlığını gidermeye çalışan bir adam rolündeydi. Tek kişilik oyunları, özellikle Müşfik Kenter’in oynadığı tek kişilik oyunları sevmem işte böyle başladı. Ardından, Müşfik Kenter’in sıcacık yorumu ile ‘Bir Garip Orhan Veli’ geldi. ‘Savunma’ ise tokat gibi çarptı yüzüme. David W.Hinselb’in ‘Savunma’ oyununda avukat Clarence Darrow’u oynuyordu Müşfik Bey.Tek kişilik ağır bir oyundu.Tiyatro salonu mahkeme salonuna dönmüştü. Oyun tuttu, benim de göz bebeğim oldu. Başka kim oynasa sıradan seyirci sıkılacaktı bunu da biliyorum. Bu oyuncunun başarısıydı. Üç sezon aralıksız devam etti, her fırsatta izledim. Her seferinde Müşfik Bey daha da büyüdü gözümde. Bundan daha iyi ders mi olurdu tiyatro öğrencileri için. Seyirci de tek kişilik oyun bekliyordu ondan. Birkaç yıl sonra, W.Gordon Smith’in ‘Van Gogh’unu sahneledi. Bir Türk aktör, acısı, hüznü, öfkesi ile delilikle deha arasında gidip gelen Hollandalı bir ressamı ancak bu kadar iyi anlayabilir, bu kadar iyi anlatabilirdi. Saçını da kızıla boyamış tipini de Van Gogh’a benzetmişti. Dalıp gitmişim anılara, barkovizyondan akıp giderken siyah beyaz oyun fotoğrafları…Bakırköy Belediye Tiyatrosu’ndayım, 13 yıldır bu kurumun Genel Sanat Yönetmenliği’ni yapan hocaların hocası, büyük oyuncu, yönetmen Müşfik Kenter’in 63. sanat yılını kutluyoruz (Onlar Çocuk Tiyatrosu yıllarına göre hesaplamış, Kent Oyuncuları’nda ise 60. yıl kutlanıyor) tüm sevenleri, eski yeni öğrencileri, dostları bir arada. Yaşar Kemal da yalnız bırakmamış dostunu. Kişiliğine uygun bir biçimde sıcak, içten, sevgi dolu ve abartısız bir tören. Bu anlamlı geceye katılamayanlar ekrandan gönderiyorlar sevgilerini, konuşmalar yapılıyor. Biraz sonra Bakırköy Belediye Başkanı Ateş Ünal Erzen, şu anda içinde bulunduğumuz büyük salona, çağdaş bakış açısı ile kuruma büyük emeği geçen Müşfik Kenter’in adını verecek. Uğur Polat ve Defne Halman, Müşfik Hoca’nın ‘Sahnede İnsan olun’ sözlerine vurgu yaparken, Bülent Emin Yarar ‘ Önce insan olun yoksa yaratık olursunuz, o bize o kadar güzel dokundu ki…’ diyor. Yetkin Dikinciler ‘Girdiğiniz yere soluğunuzu götürün’ sözlerini hatırlatıyor sevgili Hoca’sının. Ben Müşfik Kenter’in soluğunu her oyunda hissettim. Öyle bir Stanley Kowalski oynadı ki Tennessee Williams’ın ‘Arzu Tramvayı’nda. Maço, asi, serseri, kaba saba Polonyalı işçi rolü ile Marlon Brando’nun alamadığı Oscar’ı bile kazanabilirdi. Oysa bu muhteşem aktörün oyuncu olmak yoktu çocukluk hayallerinde. Hatta oyunculuk komiğine bile gider, ablası Yıldız Kenter’i izlerken gülerdi. Aynı apartmanda oturdukları Agah Hün Devlet Tiyatrosu’ndaydı ve onu çocuk tiyatrosuna almıştı. Amerika’daki doktor ağabeyinin ısrarı ile sınava bir hafta kala çalışıp girdi ve kazandı. Ve bu mesleği aslında çok istediğini anladı, çok çalıştı. 1955 yılında Ankara Devlet Konservatuarı Yüksek Bölümü’nden mezun olduktan sonra o disiplinli çalışma, o heyecan, sabahlara kadar süren provalar hep devam etti. A.Turan Oflazoğlu, Necati Cumalı, Aziz Nesin, Güner Sümer, Orhan Asena, Melih Cevdet Anday’dan oyunlar oynadı, sahneye koydu. Dünya Tiyatro Edebiyatı’ndan klasik ve çağdaş neredeyse oynamadığı yazar kalmadı. Shakespeare, Çehov, Gorki, Brecht, Ionesco, Anouilh, Pinter, Miller, Simon…Ödüller kazandı, öğrenciler yetiştirdi. Kaçırdığım bir oyunu olduğunu sanmıyorum. Benim için tek kişilik oyunlarının yeri her zaman çok ayrı ama biliyorum böyle bir ayırım yapmak ona haksızlık. Çünkü diğer oyunlarından da hep tadı damağımda kalarak çıktım. Yıldız Hoca, barkovizyonda ‘ Biz Müşfik’le küçücük bir hareketle sahnede tek kişi olabilmenin mutluluğunu yaşadık’ derken hemen aklıma ‘Konken Partisi’ndeki oyunculuk ziyafetleri geldi. Konuşmacılardan Haldun Dormen hislerime tercüman oldu‘ Müşfik benim için Türk Tiyatrosu’nun en büyük oyuncusudur, dünyanın en büyük oyuncularından biridir’ tamamen aynı fikirdeyim. Bana göre Müşfik Kenter, Jack Nicholson, Anthony Hopkins, Robert de Niro gibi role saygı ve sevgi ile yaklaşan, rol kesmeden sahici olan, rolün ‘insan’ yanını ortaya çıkaran, çok yetenekli, eksiksiz kusursuz ve karizmatik bir aktör. Hamlet oyununda Müşfik Kenter’i izleyen İngiltere’nin önde gelen yazarlarından biri ‘Bu oyunu dünyanın her yerinde oynayabilirsiniz’ demiş. Mesleğini İngiltere’de, Amerika’da yapıyor olsaydı, sadece 60. sanat yılını değil, 30.40.50.yi de kutlamış olur, kırmızı halılarda yürür, limuzinlerde gezer, yat kat ne isterse alır, paraya para demezdi. Bizde ne oldu? Onca özverinin, uykusuz gecelerin sonunda, Bakırköy Belediye Tiyatrosu’nda çalıştığı için emekli maaşı kesildi, devlet okulunda hocalık yapması yasaklandı. Neyse ki seyircisi ve öğrencisi her zaman değerini bildi. Barkovizyondan film kareleri akıyor bu kez siyah-beyaz. Metin Erksan’ın ‘Sevmek Zamanı’. 45 yıl öncesinden gencecik bir Müşfik Kenter. Çok yakışıklı. Tiyatro bu kadar zamanını almasaydı o sinemada da bir numara olurdu diye düşünüyorum. İyi tiyatrocudan her zaman iyi sinemacı olacak diye bir kural yok ama hatırladıklarım ve seyrettiklerim arasında, Bekçi Murtaza, Bozuk Düzen (Antalya’da Altın Portakal ödülü var), Üç Arkadaş, Seni Kalbime Gömdüm, Rumuz Goncagül gibi filmlere tiyatrocu kimliğini koymuştu. Piano Piano Bacaksız’da dış ses olarak yine çok etkileyiciydi. Müşfik Kenter’in dublaj başarısı olmasa, uzaylı Alf sıradan bir yaratık olarak kalır, çocukların sevgilisi olup evlerimizin baş köşesine kolayca kurulamazdı. Yeni sezonu işte böylesine duygu yüklü ve anlamlı bir kutlama ile açtım. Müşfik Kenter, yetiştirdiği öğrenciler ve onların öğrencileri…Bir hoca için ne büyük mutluluk ve gurur kaynağı. Hiç unutmuyorum, Yıldız Kenter, Sadri Alışık Ödül Töreni’nde ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ödülünü alırken ‘Buna ihtiyacım vardı’ demişti ve gözlerime yaş dolmuştu. Müşfik Bey, 63.sanat yılı kutlanırken sadece barkovizyondan duyurdu sesini; ‘‘İnsan işini severek yaparsa daha iyi yapar, ben de çok sevdiğim için çok çalıştım, tiyatro biterse yaşam da biter ’diyordu. Konuşmayı pek sevmezdi, onun konuşma alanı sahneydi, yaptığımız röportajları da her zaman kısa kesmek isterdi. Sahneye gelen kocaman 63. yıl pastasını hayretle karşıladı, tüm salon ayakta alkışladığımızda iyice mahcup oldu, büyük salona adı verilirken heyecanlıydı. Konuşmadı ama gözlerinden ne kadar mutlu olduğunu, bu geceye onun da ihtiyacı olduğu anladım. Sevgili kızı Balam’ın anlattığı gibi hala yatmadan önce ses egzersizleri yapan, gururla öğrencilerinden çok şey öğrendiğini söyleyen, öğrencilerinin’ hocam, ustam, babam, kutup yıldızım’ diye hitap ederek şükranlarını ve teşekkürlerini sundukları kutlama gecesinden çok duygulu ayrıldım. Müşfik Bey, sonsuz saygı, sevgi, minnet, teşekkür ve alkışlarımı gönderiyorum ve izninizi almadan sizi çantamda eve götürüyorum. Artık onurlu adınızı gururla taşıyan salonun koltuklarına tören sırasında giydirilen 63. yıl anı tişörtlerinden birisi de bende.
Uzun bir şiir yolculuğu Müşfik Kenter, Orhan Veli’nin ‘İstanbul’u Dinliyorum’ adlı çok sevdiğim şiirini okuyor, Müşfik Kenter’i dinliyorum, gözlerim kapalı. Hafiften bir rüzgar esiyor, yapraklar sallanıyor ağaçlarda, uzaklarda sucuların çıngırak sesleri, kuşlar çığlık çığlığa, Kapalıçarşı serin, Mahmutpaşa cıvıl cıvıl, avlular güvercin dolu…Orhan Veli İstanbul’u dinliyor. Müşfik Kenter İstanbul’u dinliyor. Ben Müşfik Kenter’i dinliyorum… Yunus Emre Kültür Merkezi’ndeki kutlama töreninden iki gün sonra Kenter Tiyatrosu 2010-2011 Tiyatro Sezonu’nu Müşfik Kenter’in 60. Kent Oyuncuları’nın 50. ‘Bir Garip Orhan Veli’ oyununun sahnelenişinin 30. yıldönümü nedeniyle ‘Müşfik Kenter’i Dinliyorum’ Orhan Veli 30.Yıl Özel Programı’ ile açıyor. Orhan Veli 1950 yılında çok zamansız aramızdan ayrıldığına göre onun da ölümünün 60. yılına denk geliyor. ‘Müşfik Kenter’i Dinliyorum’ gösterisinde, Selmi Andak’ın müziği ile Müşfik Bey’e piyanoda Özkan Yavaş eşlik ediyor. Sahneye koyan da Müşfik Kenter. Garip akımının önemli sanatçısı, güzel havaların mahvettiği, böyle havalarda evine ekmek götürmeyi unutan, 9 yaşında okumaya, 10 yaşında yazmaya merak salan Orhan Veli, geleneksele tümüyle karşı çıkan, ölçü ve uyak tanımayan şiirleri ile günlük yaşamın sıradan insanlarının sevinç ve hüzünlerini harmanlayıp onların sesi olmuştu. Müşfik Kenter de 1980-81 sezonunda taktı Orhan Veli’yi koluna, aldı yanına onun yergi ve espri dolu şiirlerini, uzun bir şiir yolculuğuna çıktı. Murathan Mungan’ın Orhan Veli’nin şiirlerinden kurgulayarak yazdığı, Oğuz Aral’ın sahneye koyduğu ‘Bir Garip Orhan Veli’ ile il il, memleket memleket dolaştı. Müşfik Kenter nasıl tek kişilik oyunların efsane ismiyse, Bir Garip Orhan Veli de onun tek kişilik oyunlarının efsanesi, en keyiflisiydi. İkisinin adı öylesine özdeşleşti ki, Müşfik Kenter’i Orhan Veli sananlar bile oldu. Şiir kaseti geleneğini başlatan yine sanatçının Orhan Veli şiirlerini kapsayan albümüydü. Müşfik Kenter’i dinliyorum. Kim bilir kaçıncı kez. Sesi salonu sarıp sarmalıyor. Sadece ben değilim nefesini tutan, salon nefesini tutmuş. Oğuz Aral’ın iyi tanıdığım, sevimli dekoru önünde masaya oturmuş. gözünde gözlükleri, önünde kağıt tomarları şiirleri okuyor, şiirleri yaşıyor, şiirleri oynuyor…Müşfik Bey’i bu sahnede en son 5 yıl önce ‘Nasrettin Hoca Bir Gün’ oyununda izlemiştim. Sağlık sorunları girdi araya bir süre çıkmadı sahneye. Özlemişim, özlemişiz büyük ustayı ve onun Orhan Veli’lisini. Yeniden dinliyorum martıların sesini, yeniden özlüyorum hocam Melih Cevdet Anday’ı, yeniden düşünüyorum ne kadar bedava yaşadığımızı, yeniden seviyorum şairin en çok güzel işçi kadınları sevmesini, yeniden üzülüyorum ‘İntihar’ şiirine, yeniden gülüyorum her aşk şiirinin kendilerine yazıldığını sanan kadınlara, yeniden hatırlıyorum onun puf böreğine bayıldığını…Ve ne kadar mutlu oluyorum oyunun ilk gecesinin gençlerle dolu olmasına. Belli ki çoğuna tarifsiz kederler içindeki Orhan Veli’yi Müşfik Kenter sevdirmiş. Ben de onların yaşındaydım Müşfik Kenter sayesinde Orhan Veli’yi daha iyi anladığım, Orhan Veli sayesinde Müşfik Kenter’i daha iyi tanıdığım zaman. O gece, bize bir kez daha çok önemli bir şey öğretiyor 78 yaşındaki hocaların hocası ‘İyi aktörler sahnede olmalı’. “Ağlasam sesimi duyar mısınız/Mısralarımda/Dokunabilir misiniz/Gözyaşlarıma, ellerinizle?” Dokunabilirdik sanki…O kadar sahici, o kadar yakındınız… Kim bilir gün olur, rakı şişesinde balık olmak istersiniz, belki de gökyüzünü boyamak aniden, karpuzdan fener yapmak, Mualla’yı sandala atma hikayesini merak edersiniz ya da ciğercinin kedisinin sokak kedisine söylediklerini…Gidin Kenter Tiyatrosu’na Müşfik Kenter’i dinleyin. O sahnede, bir İnsan bir İnsanı anlatıyor…Hem de ne anlatmak… Çocukluk hayaliniz olmayan bir mesleğin içine tüm hayallerinizi sığdırdınız, onu bir yaşam biçimi yaptınız, bir insan ömrünü sahnede geçirdiniz. Hiç ödün vermeden hep dimdik. Ve şimdi bir çocuk saflığı ile ‘işimi çok sevdim ondan çok çalıştım’ diyorsunuz. Biz de sizi çok sevdik Müşfik Bey. Tamam söz röportaj falan yok ama kızmayın sakın bir kez daha sizi kutlamak istiyorum. Nice sağlıklı tiyatro dolu yıllar diyorum, her zaman en büyük destekçiniz olan sevgili eşiniz Kadriye ve bütün ailenizle. Ve yeniden teşekkür etmek istiyorum. Bütün oyunlarınız için, bana tiyatroyu çok sevdirdiğiniz için, her zaman fazla konuşmasanız da teklif ettiğim tüm söyleşileri kabul ettiğiniz için, kulis sohbetlerimiz için, bunca yıl hiç haberiniz olmadan bana sahneden hocalık ettiğiniz için. Uzun sanat yolculuğunuzun bir bölümüne tanıklık etme şansını verdiğiniz için…
Rengin Uz *Yazinin basligi da, Rengin Uz'dan
ah evet , ne müthiş bir insandı. Allah rahmet eylesin...
YanıtlaSilGüzel bir yazı. Okumamıştım, teşekkür ederim.
YanıtlaSilBuyuk kayıp.
Üzgün anne Çiğdem
Bir yıldız kaydı demeyeceğim zira onun ışığı, fiziksel bedeni mevcut olmasa da zihinleri aydınlatmaya devam edecek. Dünyanın en güzel akorduna sahip o muhteşem sesi baki burada! Ölümü reddediyorum evet, o olağanüstü "insan" Bektaşi deyişiyle sadece "yürüdü", eminim başka diyarlarda yeniden ve hatta daha renkli ışıklar saçmaya başladı bile. Nur olsun...
YanıtlaSilBayiliyorum senin deyimlerine.."yürüdü"..ne güzel anlattin gene..Dogru Özlem'cim bazi insanlar isik olarak gelir ve giderler, gittikleri yerde isiklarini yaymaya devam ederler..
SilSesini asla unutamayacağım ender insanlardan, karakteri de öyle sanki yakın akrabam gibi, bu nasıl tuhaf bir duygudur:(
YanıtlaSilÖyle Bolat..öylesine sicak bir kisiligi vardi ki..
SilKeşke herkes anlamlı işler yapıp böyle terketse bu diyarı dedirtiyor bana değerli insanların kaybı...
YanıtlaSilCok dogru...böyle insanlar bizi hic terketmiyorlar da aslinda..
SilItır`cım, neredeyse 1 ay oldu. Umarım her şey yolundadır...
YanıtlaSilItırcım özlendin . Nerelerdesin ?
YanıtlaSilItırcım, asayiş berkemal mi?
YanıtlaSilSevgili Semi, Füsun, Özlem..cok tesekkür ederim ilginize, ben de sizleri özledim, hayatin bazi dönemleri zorluyor, yazamadim..ama yazmali yeniden, bana en iyi gelen de bu hem..ne mutlu bana, sizin gibi dostlarim var burada, en keyifli sey dostlarla olmak, sirf bu yüzden yazmalyim yeniden..:) cok sevgiler hepinize..
YanıtlaSilşükür kavuşturana! seni çok ama çok özledim! =)
SilMelange, iyi bayramlar, özledik:)
YanıtlaSilhadi beeee nerdesin.
YanıtlaSil:)
Fadiscim Deepcim ben de sizleri cok özledim geldim artik..coook sevgiler
YanıtlaSil