22 yasında, „ölsem de dönmem bu yoldan derken“ "Boşver sen mi
kurtarıcan ülkeyi" dediler ona, hep başkalarının kendileri için birşey
yapmasını bekleyenler… Evet "O" kurtarıcak bu ülkeyi.
O ve O’nun gibi bir ağaca sevdalananlar…
"bir ağaç uğruna“ .. „bir fidan uğruna“ yola çıkanlar…
Ağaçlar bazen çok şey ifade ederler görerek bakana. Yukarıda
incecik dalları da olsa, aşağıda geniş kokleri olan ağaç çok şey anlatır. Kışın
„karanlık günlerinde“ öldüğünü , kuruduğunu sanırsınız ama bir anda yeşeriverir
o, ufacık bir „güneş ışığı“ gördüğünde. Dallanır, budaklanır..göğe uzanır
kolları. Köklerinin hakkını verircesine, sağlamlaşır dalları.
O tek başınadır ve özgürdür. Tek arzusu sevgili güneşine,
aydınlığına hep daha yakın olmak için uzamak, büyüyüp serpilmektir onun. Ki
yaprakları daha da yeşersin, daha çok meyva versin, gölgesi daha çok canlıya
yetsin, dalları daha çok kalınlaşsın yuva kurmak isteyenlere ve kökleri
öylesine sağlamlaşsın ki hiç bir rüzgar, fırtına deviremesin…
Ama alt tarafı bir ağaçtır gözü görmeyene, aklı sönene, yüreği
tükenmişe…
İşte bu yüzdendir; benim Yunusları, Mevlanaları, Aşık Veyselleri,
Nazımları çıkarmış memleketimin
insanları, bir ağaca bakarlar da bilirler neler anlattığını. Ve o bir tek ağaç
ayağa kaldırır onları bir anda. Bir ağaç gibi hür olmanın, ve bir kardeş gibi
yaşamanın bilinci içinde.
Bu bilinçle yürümeye başlarlar, barış için en başta..
Çünkü, Ata’mızın dediği gibi, „yurtta sulh, cihanda sulh“
isterler. Senelerdir kardeşin kardeşe vurdurulmasından, gencecik evlatlarını ne
uğruna şehit verdiğini bilmediği savaşlardan tükendiler. Ne kendisiyle, ne
başka bir ülkeyle savaşmak istemiyor,
çılgın savaş naraları duymak istemiyorlar.
Ama barış uğruna dahi vatanlarının peşkeş çekilmesini kabul
etmiyorlar, vatanlarına sahip çıkıyorlar, kök buldukları topraklarına.
Kendi kimliklerini kaybetmek istemiyorlar. Kimliklerine sahip
çıkmak istiyorlar tam tersine. Türklüğüne ve Türk olarak içinde türlü etnik
grubu barındırmanın ve bunun kültürel renkliliğinin mutlu gururuyla yaşamak
istiyorlar. Ayrışmak değil, birleşmek istiyorlar,aynı uğruna yürüdükleri
ağaçları gibi.
Bilime, sanata sahip çıkıyorlar. Artık heykellerinin
yıkılmamasını, konserlerinin basılmamasını, sanatçılarına hakaret edilmemesini,
dünyanın alkışladığı değerlerine sahip çıkılmasını istiyorlar.
Düşünceye sahip çıkıyorlar, özgürce düşünmek, fikirlerini
paylaşabilmek, tartışabilmek, kendilerini ifade edebilmek istiyorlar.
Yıllardır, düşünceleri yüzünden, hiç bir suçu ispat edilmemiş, düşünürlerin,
yazarların, bilimadamlarının, askerlerin, sanatçıların duvarlar ardında ölüme
terk edilişine dur demek istiyorlar. Artık haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsiz
yargı salonlarına hayır diyorlar.
Okuluna, çocuğuna, eğitimine sahip çıkıyorlar. İçi boşaltılmış,
öğretmenleri atanmayan okullar yerine, herkese eşit haklarla tanınmış medeni
bir eğitim sistemi istiyorlar, dayatmalı
eğitim istemiyorlar, çocuklarının beyninin yıkanmasını istemiyorlar. İmam Hatip
yerine, her köye, her kasabaya, sehire nitelikli okul,okullara yol, okullara
öğretmen, öğretmenlere atama istiyorlar. Okulların işsiz güruhlar değil, iş
imkanı olan mezunlar vermesini istiyorlar. Akşam eve dönerken çoluğuna çocuğuna
dolu fileyle gelmek istiyorlar. Çalmadan, çırpmadan kazanmak istiyorlar.
Senelerdir çalana çırpana, talana göz yumanlara yetti artık
diyorlar.
Dinlerine sahip çıkıyorlar. Kul ile Allah arasına girilmesinden
bıktılar artık. Onlar inançlarını kimseye hesap vermeden yaşamak istiyorlar.
Herkese inançları ve inançsızlığı yüzünden saygı duyulmasını istiyorlar. İnanç,
insanın en doğal kendi karar vereceği,kendi seçeceği bir alandır, kimse kimseye
neye inanması gerektiğini, nasıl inanması gerektiğini dayatamaz. Bu
dayatmalardan bıktılar artık,özgürce inanmak veya inanmamak istiyorlar.
Yaşam tarzlarında kimseye hesap vermek istemiyorlar, neden niçin
versinler ki.. Kaç çocuk yapacağıma, nasıl doğuracağıma, sevgilimin elini nerde
tutacağıma, kafamı açıp açmayacağıma, mini mi maksi mi giyeceğime, rakı mı
ayran mı, şarap mı üzüm suyu mu içeceğime, neyi söyleyip neyi söylememem
gerektiğine, kendim için neyin iyi neyin kötü olduğuna ben karar veririm
diyorlar. Yani ben bireyim, ben varoluşumun farkındayım, bana nasıl olmam
gerektiğini diretemezsin diyorlar.
Gecmisime, gelecegime kimse el, dil uzatamaz. Herkes haddini bilecek diyorlar.
Gecmisime, gelecegime kimse el, dil uzatamaz. Herkes haddini bilecek diyorlar.
Aslında, son zamanların beylik deyimiyle „Hepimiz bir ağaciz“
artık bizi istediğin gibi budayıp, istediğin yere taşıyıp dikemezsin,
istemediklerini kesip atamazsın, biz her çeşit ağacı içinde barındıran çok
zengin bir ormanız, ama her birimiz hürüz
ve kardeşçe bir arada yaşamak istiyoruz diyorlar. Ve köklerimiz öylesine saglam, tohumlarimiz öylesine güclü ki en ufak bir günes isiginda iste böyle yeserir, büyürüz diyorlar.
Iste o bir ağaç için yürüyenler…
Fotograf, Viyana
Volksgarten (Halk bahcesi) parkindaki, 300 senelik Gingko agaci.
Söylediklerinin üzerine söylenecek tek söz bırakmamışsın.
YanıtlaSilKalemine yüreğine sağlık.
ortak duygularimiz..
SilCok tesekkürler...
ağlamak istiyorum bazen.. ne güzel demişsin Mevlana, Yunus, Aşık Veysel, nazım... ne zamanki kendi değerlerimizi, doğu felsefesini (içli felsefeden bahsediyorum, olduğumuz yerde kalmaktan değil) bıraktık suni batı değerlerini üstümüze yapıltırık (soğuk, mesafeli batı değerlerinden bahsediyorum... ciddi konuşmalardan ruhsuzluktan vesaire)o zaman kaybettik hislerimizi..
YanıtlaSilBen anladım ki bu dönemde bir ağacı gerçekten sevdiğin zaman anlaşılmıyorsun.. salak buluyorlar seni, aptal, hayalperest vesaire...
Dünden beri Nazım konusunda yazasım var, içim acıyor Nazım deyince.. öyleydi işte o da... insanlar anlıyormuş gibi yapıyor ama bence bu tip şeyleri şiirlerde, edebi süslü sözlerde kabul ediyorlar ancak.. gerçek hayatta bunu yaptığın zaman hayata dön diye ellelrinden geleni yapıyorlar.. işte mesela bir gece baskın yiyorsun:(
haklisin Mümine'cim...bizim icimizden, kendi yüreklerimizden cikmis olanlar kadar baska ne dokunabilir gene bizim yüregimize, ta icimize..
Siltabanlarım su topladı, bandajladım ne olursa olsun içimde kaynayan kazan evde oturtmuyor, uyutmuyor. dünyanın neresinde olursak olalım pankartlarımız, sesimiz varoluşumuz için!
YanıtlaSilöyle isterdim ki..tabanlarim su toplayana kadar icinde olmayi, tam ortasinda durmayi..
Silİlle de özgürlük :)herkese özgürlük. Suçlamadan, kırmadan dökmeden hakkımıza sahip çıkmalıyız. İstanbula sahip çıkmalıyız.
YanıtlaSil"tek gercek yasa,özgürlüge giden yoldur" demis Marti'da Richard Bach..
Sil