Herşeyimizi
alıyorlar elimizden.
Yavaş
yavaş değil, ivedilikle… herşey birbirinin ardına sıralanıyor. Neyi
kaybettiğimizi düşünürken, başka bir şey daha yitirilmiş oluyor.
Nasıl bu
hale gelindi diye soruyor herkes… Ama bugünlere gelişimizi kendimiz hazırladık.
Kendi aymazlığımızla, tarih bilgisi yoksunluğumuzla ve dolayısıyla ders
alamayışımızla, rahat düşkünlüğümüzle ve dolayısıyla akıl ve beden
tembelliğimizle geldik.
Önce
umudumuz olacak gençliğin elimizden alınışını idrak edemedik, ya da idrak
etmemeyi daha kolay bir yol olarak seçtik. Oysa en birincil hedefleriydi
gençlik. Zira onlar, bir ülkenin en „delikanlı“
yanıdır; düşünen, araştıran, isyan eden, yollara çıkan… ilk bertaraf
edilmesi gerekendir.
68
gençliği, korkutmuştur. 68 gençliği düşünmeyen, sorgulamıyan, ulusalcılıktan
uzaklaştırılmış bir toplumun yaratılmasına, ülkenin sömürgeleştirilmesine,
bilimsel düşüncenin yok edilmesine baş kaldırıdır. Üniversite sıralarından,
salonlarından dışarı, halka taşmış, halkın her kesimiyle birlikte direnmeyi ve
mücadele etmeyi hedeflemiştir.
Böylesine
bir gençlik ile „kurdukları hayale“ ulaşmaları imkansızdır ve bu taze, ateşli
kanın, yök edilmesi gerekir... İlk hedeftir, hem de bir ülkenin genç nüfusu
böylesine yüksekse…
Gençliği
kazanan, geleceği de kazanır. O zaman gençlik „kazanılmalıdır“.Kendi
doğrultularında elbette…
İşte bu
yolda, gençlerimiz ve de dolayısıyla geleceğimiz elimizden alınırken seyrettik. Seyretmek
bir yana, bir zamanların en ateşli, en ön sıralarda koşanlarını dahi „yeni
hamur“a katılmış olarak gördügümüzde şaşırmadık, yadırgamadık... “Hayat, düzen değişiyor, çağa ayak uydurmalı“…
dedik…
Hayat
hızla değişiyordu doğru..üstelik bir zamanların siyah beyaz hayatları artık en
renkli şekliyle sadece en zenginlerin değil, en fakirin de evine, odasına
girmeye başlamıştı. O „ışıltılı
hayatlar“ herkesi avucunun içine alırken bırakın gençleri düşünmeyi, en
başta anne –babaların bu renklerde „gözleri kamaştı“. Popüler kültürün bir
numaralı aracı televizyon, birbirinin benzeri, içeriksiz, donanımsız
programlarıyla en ücra köşelere kadar ulaşıp gözleri boyarken, artık okumayı,
araştırmayı, düşünmeyi, sorup ögrenmeyi tamamen hayatından çıkarmış, biran önce
bu ışıltılı hayatlara ulaşmak isteyen ve bu yolda her türlü yolu mübah gören,
değer yargılarını süratle yitirmeye başlayan bir gençlik oluşuyordu. Artık
başarı, kısa yoldan, hatta hiç çalışmadan zengin olmakla eş tutuluyordu.
Dürüstlük, çalışkanlık, azim, iyi niyet sadece bir zayıflık göstergesiydi.
Seyredilen programlar gençleri kendinden, yaşadığı yerden öylesine soyutluyordu
ki, artık türkçe konuşmak dahi bir „seviye“ göstergesiydi. Ne kadar çok
ingilizce kelime kullanırsan, ne kadar türk değilmiş gibi davranırsan o kadar
değer veriliyordun. Yani artık salt kendi yaşamlarına değil, kendi kimliklerine
de yabancı olmaya başlamışlardı. Politika hayatlarını en ince detayına kadar
biçimlendirirken „ayy ben hiiçç anlamam valla politikadan, ayy hiçç sevmem“
diyenler türedi. Bu afyonlanmis hayat icinde, algi seviyesi hizla düsmekte ve artık
her kesimden, her öğrenim düzeyinden insanlar aynı konuları konuşur olmuştu.
Sabah akşam, evlere servis edilen, yarışma, evilik programları ve dizileri.
Bu döngü
içinde, başa gelenlerin her türlü hatası, yalanı yanlısı da değer yargılarının
çöküşü ve algilamanin erozyonunda değerlendiriliyor ve son zamanların duymaya
tahammül edemediğim cümlesini de doğuruyordu „ Eh, çaldılar ama iş de yaptılar“
!!....
Artık
hırsızlık, yalan, sahtekarlık, dolandırıcılık, üç kağıt tüm ülke genelinde
kabul görür olmuştu. Üstelik dolaylı veya dolaysiz yoldan kendi köşe
dönüşlerine de katkı sağlıyorsa, diyecek hiç mi hiç laf yoktu.
Hedefe
ulaşılmıştı, artık ne ana-babaları ne de gözlerini korkutan gençlik, artık o
korktukları „delikan“ değildi.
Artık
hamur, „kulak memesi“ kıvamına gelmişti.
Onlara
televizyonlarından sundukları renkli hayatların umudunu satarak, duymak
istedikleri masallari anlatarak, ellerindeki en değerli şeylerini alıyorlardı.
Kimliklerini, çocuklarını, eğitimlerini, özgürlüklerini, vatanlarını… Eh,öyle denmiyor muydu "çalsınlar, ama iş yapilsin"... Onlar da hem çaldılar hem "iş"lerini yaptilar...
Bugün
yaşadığımız yıkımın temeli gayet planlı, taş üstüne taş eklenerek, taş üstünde
taş bırakmamaya hedeflenmişti.
Sonra
gerisi geldi, artık zemin oturmuştu, bundan sonra kurulmak istenen düzenin
kuleleri yavaş yavaş değil, hızla yükselmeye başladı. Artık hamur tutmuş, o bir
zamanların korkulan gençliği, şimdi bu çarka şu taşıyan nesil olmuştu.
Evet
artık her şeyimizi alıyorlar elimizden. İnancımızı, okulumuzu, sanatimizi, düşüncemizi,
sesimizi soluğumuzu, kalemimizi, umudumuzu, yaşamımızı, gıdamızı,havamızı,bugün ağaçlarımızı..
Hiç
kandırmadan, uzatmadan, dolandırmadan, hoyratca…
Ve en
acısı tüm bu talanda geçmişimizi ve geleceğimizi de yok ediyorlar.
Ama 68’
yarım kalmış bir ruhtu, henüz görevini tamamlayamadan gitmek zorunda kalan,
kaldırılan.. ve bayrağını teslim edecek bir nesil aramaktaydı.
Iste bugün,
19 Mayısları, 29 Ekimleri toplayan „delikan“ o bayrağı devr alabildiğinin
sinyallerini vermiş, 80 lerin apolitik gençliğine inat mücadele etmeye, yılmamaya
ve teslim olmayacağını göstermeye yollara çıkmıştır ve de adımlarının gücü
kurulmuş olduğuna inandıkları zemini çoktan titretmeye başlamıştır. Ve bu yola
çıkıldı mı dönüşü yoktur…
Gençlik
marşı’mizin, son bölümündeki gibi;
Her geceyi güneş boğar,
Ülkemizin günü doğar.
Yol uzun olsa da ne var,
Yürüyelim arkadaşlar.
Sesimizi yer gök şu dinlesin;
Sert adımlarla heryer inlesin.
Cafe melange ne güzel dedin, ne iyi söyledin, olanlara sessiz kalan bir nesil olmayacak bu nesil hala umudum var venim, Gezi Park'ında olanları dehşetle seyrettik, bu gün Ankara yarın İzmir'de var gösteri ama karşımızdaki halleri çok acımasız.
YanıtlaSilhem de artik cok umudum var benim Fadis..bugün baska bir güne uyandi Türkiyem
YanıtlaSilMerhaba,
YanıtlaSilDün Karlskirche'de toplanip, Resselpark'tan Stadtpark'a yürüyerek,Istanbul'a destek olmaya, sesini dünyaya biraz daha duyurmaya calistik. Siz Viyana'da yasiyordunuz degil mi? Keske size de haber vermeyi akil etseydim.. Ben de sosyal medyayi takip eden kizim sayesinde son anda haberdar oldum ve Salzburg'dan gelerek katildim . Güzel yaziniz icin tesekkürler, sevgiler...
Sessiz okuyucularinizdan Huriye
Merhaba Huriye,
SilGitmezmiyim, ordaydim elbette. Cok güzel bir kalabalikti, hem Türkiye'ye burdan giden cok güzel bir destekti, ayni zamanda Avusturya'ya da güzel bir gösteriydi, Türkleri hep baska gözle görenler, bir de toplu halde "Aa siz hic Türke benzemiyorsunuz" dediklerini binlerle birarada gördüler.
Artik, uyuyan dev uyandi, kimseyi uyutamiyacaklar..
sevgiler, tesekkür ederim paylasiminiz icin.