31 Mayıs 2013 Cuma

Dağ başını duman almış...


Herşeyimizi alıyorlar elimizden.

Yavaş yavaş değil, ivedilikle… herşey birbirinin ardına sıralanıyor. Neyi kaybettiğimizi düşünürken, başka bir şey daha yitirilmiş oluyor.

Nasıl bu hale gelindi diye soruyor herkes… Ama bugünlere gelişimizi kendimiz hazırladık. Kendi aymazlığımızla, tarih bilgisi yoksunluğumuzla ve dolayısıyla ders alamayışımızla, rahat düşkünlüğümüzle ve dolayısıyla akıl ve beden tembelliğimizle  geldik.


Önce umudumuz olacak gençliğin elimizden alınışını idrak edemedik, ya da idrak etmemeyi daha kolay bir yol olarak seçtik. Oysa en birincil hedefleriydi gençlik. Zira onlar, bir ülkenin en „delikanlı“  yanıdır; düşünen, araştıran, isyan eden, yollara çıkan… ilk bertaraf edilmesi gerekendir.
68 gençliği, korkutmuştur. 68 gençliği düşünmeyen, sorgulamıyan, ulusalcılıktan uzaklaştırılmış bir toplumun yaratılmasına, ülkenin sömürgeleştirilmesine, bilimsel düşüncenin yok edilmesine baş kaldırıdır. Üniversite sıralarından, salonlarından dışarı, halka taşmış, halkın her kesimiyle birlikte direnmeyi ve mücadele etmeyi hedeflemiştir.
Böylesine bir gençlik ile „kurdukları hayale“ ulaşmaları imkansızdır ve bu taze, ateşli kanın, yök edilmesi gerekir... İlk hedeftir, hem de bir ülkenin genç nüfusu böylesine yüksekse…
Gençliği kazanan, geleceği de kazanır. O zaman gençlik „kazanılmalıdır“.Kendi doğrultularında elbette…

İşte bu yolda, gençlerimiz ve de dolayısıyla geleceğimiz elimizden alınırken seyrettik. Seyretmek bir yana, bir zamanların en ateşli, en ön sıralarda koşanlarını dahi „yeni hamur“a katılmış olarak gördügümüzde şaşırmadık, yadırgamadık... “Hayat, düzen değişiyor, çağa ayak uydurmalı“… dedik…
Hayat hızla değişiyordu doğru..üstelik bir zamanların siyah beyaz hayatları artık en renkli şekliyle sadece en zenginlerin değil, en fakirin de evine, odasına girmeye başlamıştı. O „ışıltılı  hayatlar“ herkesi avucunun içine alırken bırakın gençleri düşünmeyi, en başta anne –babaların bu renklerde „gözleri kamaştı“. Popüler kültürün bir numaralı aracı televizyon, birbirinin benzeri, içeriksiz, donanımsız programlarıyla en ücra köşelere kadar ulaşıp gözleri boyarken, artık okumayı, araştırmayı, düşünmeyi, sorup ögrenmeyi tamamen hayatından çıkarmış, biran önce bu ışıltılı hayatlara ulaşmak isteyen ve bu yolda her türlü yolu mübah gören, değer yargılarını süratle yitirmeye başlayan bir gençlik oluşuyordu. Artık başarı, kısa yoldan, hatta hiç çalışmadan zengin olmakla eş tutuluyordu. Dürüstlük, çalışkanlık, azim, iyi niyet sadece bir zayıflık göstergesiydi. Seyredilen programlar gençleri kendinden, yaşadığı yerden öylesine soyutluyordu ki, artık türkçe konuşmak dahi bir „seviye“ göstergesiydi. Ne kadar çok ingilizce kelime kullanırsan, ne kadar türk değilmiş gibi davranırsan o kadar değer veriliyordun. Yani artık salt kendi yaşamlarına değil, kendi kimliklerine de yabancı olmaya başlamışlardı. Politika hayatlarını en ince detayına kadar biçimlendirirken „ayy ben hiiçç anlamam valla politikadan, ayy hiçç sevmem“ diyenler türedi. Bu afyonlanmis hayat icinde, algi seviyesi hizla düsmekte ve artık her kesimden, her öğrenim düzeyinden insanlar aynı konuları konuşur olmuştu. Sabah akşam, evlere servis edilen, yarışma, evilik programları ve dizileri.

Bu döngü içinde, başa gelenlerin her türlü hatası, yalanı yanlısı da değer yargılarının çöküşü ve algilamanin erozyonunda değerlendiriliyor ve son zamanların duymaya tahammül edemediğim cümlesini de doğuruyordu „ Eh, çaldılar ama iş de yaptılar“ !!....
Artık hırsızlık, yalan, sahtekarlık, dolandırıcılık, üç kağıt tüm ülke genelinde kabul görür olmuştu. Üstelik dolaylı veya dolaysiz yoldan kendi köşe dönüşlerine de katkı sağlıyorsa, diyecek hiç mi hiç laf yoktu.

Hedefe ulaşılmıştı, artık ne ana-babaları ne de gözlerini korkutan gençlik, artık o korktukları „delikan“ değildi.
Artık hamur, „kulak memesi“ kıvamına gelmişti.

Onlara televizyonlarından sundukları renkli hayatların umudunu satarak, duymak istedikleri masallari anlatarak, ellerindeki en değerli şeylerini alıyorlardı. Kimliklerini, çocuklarını, eğitimlerini, özgürlüklerini, vatanlarını… Eh,öyle denmiyor muydu "çalsınlar, ama iş yapilsin"... Onlar da hem çaldılar hem "iş"lerini yaptilar...

Bugün yaşadığımız yıkımın temeli gayet planlı, taş üstüne taş eklenerek, taş üstünde taş bırakmamaya hedeflenmişti.
Sonra gerisi geldi, artık zemin oturmuştu, bundan sonra kurulmak istenen düzenin kuleleri yavaş yavaş değil, hızla yükselmeye başladı. Artık hamur tutmuş, o bir zamanların korkulan gençliği, şimdi bu çarka şu taşıyan nesil olmuştu.

Evet artık her şeyimizi alıyorlar elimizden. İnancımızı, okulumuzu, sanatimizi, düşüncemizi, sesimizi soluğumuzu, kalemimizi, umudumuzu, yaşamımızı, gıdamızı,havamızı,bugün ağaçlarımızı..
Hiç kandırmadan, uzatmadan, dolandırmadan, hoyratca…

Ve en acısı tüm bu talanda geçmişimizi ve geleceğimizi de yok ediyorlar.

Ama 68’ yarım kalmış bir ruhtu, henüz görevini tamamlayamadan gitmek zorunda kalan, kaldırılan.. ve bayrağını teslim edecek bir nesil aramaktaydı.

Iste bugün, 19 Mayısları, 29 Ekimleri toplayan „delikan“ o bayrağı devr alabildiğinin sinyallerini vermiş, 80 lerin apolitik gençliğine inat mücadele etmeye, yılmamaya ve teslim olmayacağını göstermeye yollara çıkmıştır ve de adımlarının gücü kurulmuş olduğuna inandıkları zemini çoktan titretmeye başlamıştır. Ve bu yola çıkıldı mı dönüşü yoktur…

Gençlik marşı’mizin, son bölümündeki gibi;

Her geceyi güneş boğar,
Ülkemizin günü doğar.

Yol uzun olsa da ne var,
Yürüyelim arkadaşlar.

Sesimizi yer gök şu dinlesin;
Sert adımlarla heryer inlesin.

4 yorum:

  1. Cafe melange ne güzel dedin, ne iyi söyledin, olanlara sessiz kalan bir nesil olmayacak bu nesil hala umudum var venim, Gezi Park'ında olanları dehşetle seyrettik, bu gün Ankara yarın İzmir'de var gösteri ama karşımızdaki halleri çok acımasız.

    YanıtlaSil
  2. hem de artik cok umudum var benim Fadis..bugün baska bir güne uyandi Türkiyem

    YanıtlaSil
  3. Merhaba,
    Dün Karlskirche'de toplanip, Resselpark'tan Stadtpark'a yürüyerek,Istanbul'a destek olmaya, sesini dünyaya biraz daha duyurmaya calistik. Siz Viyana'da yasiyordunuz degil mi? Keske size de haber vermeyi akil etseydim.. Ben de sosyal medyayi takip eden kizim sayesinde son anda haberdar oldum ve Salzburg'dan gelerek katildim . Güzel yaziniz icin tesekkürler, sevgiler...
    Sessiz okuyucularinizdan Huriye

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Huriye,

      Gitmezmiyim, ordaydim elbette. Cok güzel bir kalabalikti, hem Türkiye'ye burdan giden cok güzel bir destekti, ayni zamanda Avusturya'ya da güzel bir gösteriydi, Türkleri hep baska gözle görenler, bir de toplu halde "Aa siz hic Türke benzemiyorsunuz" dediklerini binlerle birarada gördüler.

      Artik, uyuyan dev uyandi, kimseyi uyutamiyacaklar..

      sevgiler, tesekkür ederim paylasiminiz icin.

      Sil