12 Şubat 2012 Pazar

Ask siirleri onun icin yazildi

Sevgililer gününe yaklasmisken ask’tan  söz edelim o zaman.. Ilk genc kizlik yillarindan itibaren hayati boyunca, döneminin en önde gelen yazar sair, filozof ve düsünürlerini kendine asik etmis, hayatlarina girmis, hayatlarina girmekle de kalmayip bugün eserlerinden övgüyle bahsettigimiz bu kisilerin eserlerinin en önemli esin kaynaklarindan biri olmus efsane bir kadini konusalim. Evet, cok kimseyi asik etti kendine, ama o en cok yasama asikti.  Lou von Salome...



O, aslinda bir düsünür, yazar ve psikoanaliz hakkinda yazdigi eserlerle bilimsel yönünü kanitlamisti. Zamaninin en cesur, hür iradeli kadinlarindan biriydi, feminist oldugu söylenemez, hic bir zaman böyle bir söylemi de olmadi. O sadece kendine olan asiri güveni ile bagimsizligini istiyordu o kadar.

Ama, bütün bunlarin ötesinde yasadigi ask’larla geldi en cok gündeme, en cok asklari konusuldu. Cünkü 19. yüzyıla damgasını vuran üç erkek, Nietzsche, Rilke ve Freud onun sevgilisi olmuşlardı. Ama sanirim, Salome kendi damgasini onlarin eserlerine vurmustu..

Lou von Salome, 12 Subat 1861’de St.Petersburg’da aristokrat bir ailenin 6. cocugu ve biricik kizi olarak geldi hayata, babasinin da en sevgilisi olarak.. Almanca, fransizca ve ruscanin konusuldugu, kültürel acidan cok yönlü bir ailede büyüdü. Belkide icinde yetistigi cok yönlü ve rahat cocukluk yillari onu secimine hazirlamisti, bilinmez ama O, 16 yasina geldiginde kararini vermisti… Hayatini tamamen kendi ellerine alicakti, cünkü o kendisine dayatilani degil kendi ögrendiklerinin, kendi tercihlerinin ardindan gitmek istiyordu. 19.yy in erkek egemen dünyasinda, tüm özgürlügünü ele almis bir kadin olarak cikti sahneye Lou Salome.. Ve istemedigi hic bir seyi kimse yaptiramadi ona.

Zeki, güzel, yetenekli ve kendine asiri güvenli ve o derece de samimi bu kadin girdigi her ortamda dikkatleri üzerine cekti. Ilk olarak, 17 yasinda kiliseyi reddedip, teoloji, din tarihi ve felsefe dersleri almaya basladigi kendinden 25 yas büyük rahip Hendrik Gillot asik olur ona, ugruna karisini cocuklarini terk etmeyi göze alarak evlenmeyi teklif eder. Lou; Kant, Leibnitz, Schopenhauer, Spinoza’yi tartistigi ve üstün bir insan olarak gördügü Gillot’dan gelen bu teklifle saskinliga ugrar. 3o lu yaslarina kadar da cinselligi hayatina sokmamasinin ardinda bu tecrübenin de payi oldugu düsünülür.
Daha sonra 21 ysasindayken, Paul Rée ve Nietzsche girer hayatina. Ilk olarak Roma’da zamanin ilerici feminist yazarlarindan ve döneminin önde gelen entellektüellerinden olusan bir cevresi olan, Wagner’in en yakin arkadasi  Malwida von Meysenbug tarafindan genc ve yeni yeteneklerden olan Paul Rée  ile tanistirilir. Kacinilmaz sonucla Rée’de asik olmustur ona, evililik teklifi reddedilir ama ama baska bir fikri vardir Lou’nun. Aslinda bu genc ve yetenekli filozofla cok iyi anlasmaktadir, onunla olmak da Lou’yu mutlu etmektedir, ama…Ask? Yok adi ask degildir bunun, kimseye de baglanmak istemez o zaten. Ve o dönem icin hic alisagelmedik bir teklif sunar Rée’ye; birlikte yasayalim…ama bu sadece akil ve ruh birlikteligi olacaktir. Rée kabul eder bu teklifi. Yakin arkadasi Nietzsche’ye Salome’ye duydugu hayranligi anlatan mektuplar ve yanlarina katilmasi israrlari sonucu Nietzsche de onlarla birarada yasamaya baslar. Adina „kutsal ücgen“ dedikleri birlikteliktir bu, ama fazla uzun sürmeyecektir. Nietzsche de Salome’nin güçlü benlik bilincinden etkilenmistir, bu birliktelik Nietzsche’ye büyük duygu çalkantıları yaşatir. İlişki devam ederken olduğu gibi, bittikten sonra da Nietzsche, Lou’ya zaman zaman çok büyük nefret duyacak; zaman zaman da onu yoğun bir askla sevecektir. Zaten yaşamında ikinci kez evlenme teklifinde bulunduğu kadındır Lou. Üstelik bu teklifi kendi adina yapmasini, Lou’yu daha uzun zamandır tanıyan, ona âşık olan ve evlenme teklifinde bulunan, ama aşkına karşılık bulamayan Paul Ree’den ister. Ama evliligi hic düsünmeyen Salome onu da kibarca reddeder. O yasama baglidir, baska hic bir seye baglanmak istemez.
Ne var ki ilişkinin tek taraflı duygusal niteliği bir yana, en çarpıcı yönlerinden biri, Nietzsche’nin Lou için “Ancak onu tanıdıktan sonra Zerdüşt’üm için olgunlaştım” demesidir.

Elinde kirbaci, ve arabaya kostugu Rée ve Nietzsche ile meshur resimleri
 
1887 de herkesi sasirtir ve profesör Carl Andreas ile evlenir.Aslinda hala evlilige karsidir ama, Lou'ya olan askinin reddi karsisinda intihara kalkisan Andreas, evlilige ikna edebilmistir onu. Nikahlarini ise, ilk aski rahip Gillot kiyar. Ama bu sadece cok derin bir arkadasligin, birbirini cok iyi taniyan ve kabul eden iki insanin evliligidir. Cinsellik yoktur bu evlilikte. Iki katli evin alt kati kocasina üst kati ise kendine aittir. Daha sonralari, baska asklara kapilacak ama her seferinde kocasina geri dönecektir. 43 yil devam eder bu evlilik, Andreas'in ölümüne dek.



Ilk gercek aski, tutkuyu (Andreas ile evli oldugu dönemde) kendinden 14 yas kücük olan Rilke ile yasayacaktir. Artik otuzlu yaslarinin ortasindadir.Salome, aşkı geç buluşunu, bu kuvvetli duygunun mutlaka boyun eğmeyi gerektirmesine ve kendisinin de asla, hiçbir şeye boyun eğmeme kararlılığına bağlamistir. İşte bu yüzden kendisi otuz altı yaşındayken yirmi iki yaşında bir gence; o, sanat çevrelerinde kendini kanıtlamış bir düşünür ve yazarken toy bir saire aşık olur. 1900 e kadar süren bu tutkulu askta Rilke, bu ask ilişkisinden cok etkilenir ve aralarında şairin başyapıtı kabul edilen Duino Agitlari’nin bazılarının da bulunduğu yüzü aşkın şiirini ona yazar. Lou’nun tanıdığı bir erkek daha, onun için, “Eğer Lou Andreas-Salome’yi tanımamış olsaydım, şair olarak tüm gelişimimi etkileyen yolları seçmemiş olabilirdim” diyordur simdi.

Lou’nun belki tam duygusal anlamda degil ama düsünce tarzi, bakis acisiyla etkiledigi diger bir erkek ise Freud’du. Freud onun zekasindan, psikanalitik görüslerinden öylesine etkilenmisti ki  geleneksel carsamba toplantilarina davet ettigi tek kadin oldu. Freud Salome’nin bu toplantilara katilmasini bir onur olarak degerlendirdi. Zira Salome de kendini en iyi bu alanda ifade edebildi, gercek bir egitim bitirmemis olsa da daha sonralari, psikanaliz konularinda ciddi makale ve kitaplar yazdi, ve bunlar Freud tarafindan da büyük takdir gördü.

Petersburg, Zürih, Roma, Viyana, Berlin, Münih ve Paris’te geçmiş; sanata, felsefeye, düsünmeye ve yazmaya ve de yasamaya adanmış yetmiş altı yıllık bir ömür... romanlar, şiirler, oyunlar, felsefe yazıları, bilimsel çalışmalar; Zerdüşt’e, Duino Ağıtları’na ve psikanalize vurulan damga; en çok da tutkuyla, hayata olan askla örülmüş bir yasam..
Özgür ve dolu dolu yaşanmış bir hayatti onunki.. Bugün 12 Subat dogum günü, iyi ki dogdun sen diyorum ben Salome’ye..



Ve konumuz Ask ise Rilke’nin onun icin yazdiklariyla bitirelim;

“O zaman da hissetmiştim, bugün de biliyorum ki, seni kuşatan o sonsuz gerçek, o son derece iyi, büyük ve üretici dönemin en önemli olayıydı. Beni yüz yerimden aynı anda kavrayan o değiştirici yaşantı, senin varlığının büyük gerçeğinden doğuyordu. Daha önce, o aranan durumsayışlarım sırasında, hiç o kadar duymamıştım hayatı, o kadar inanmamıştım şimdiye, geleceği o kadar tanımamıştım. Sen bütün kuşkuların tam karşıtıydın; dokunduğun, uzandığın ve gördüğün her şeyin var olduğuna tanıklık edendin. Dünya bulutlu görünüşünden sıyrıldı, zavallı ilk şiirlerimin belirli özelliği olan o birlikte akış ve çözülüşten kurtuldum; nesneler doğdular, yavaş yavaş ve güçlükle öğrendim her şeyin ne denli yalın olduğunu; ve olgunlaştım, yalın şeyler söylemeyi öğrendim. Bütün bunlar, kendimi şekilsizlik içinde yitirme tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğum bir sırada seni tanımak mutluluğuna erdiğim için oldu.”

BİR TEK SENSİN, SEN

geceleri ağlayarak
yattığımı söyleyemediğim sen,
özü beni bir beşik kadar yoran.
benim yüzümden uyumadığını
bana söylemeyen sen:
bu hasreti gidermezsek
nice olur halimiz?
sevenlere bir baksana,
itiraf etmeye başlar başlamaz
nasıl da yalan söylerler.
sensin yalnızlığımın tek sebebi. tek seni karıştırabilirim.
bir süre sensin o, sonra yine uğultu
ya da iz bırakmayan bir koku.
ah, kaybettim hepsini kollarımda,
bir tek sensin, sen, tekrar tekrar doğan:
sana hiç bir zaman sarılamadığımdan, vazgeçemiyorum senden.



Çeviri:Gülbahar Kültür

28 yorum:

  1. İlk etapta sondaki şiiri okudum. Çok etkiledi beni. Yarın da büyük bir keyifle yazının tamamını okuyacağım. Sevgiler..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rilke'nin siirleri..ne kadar etkileyici degil mi?

      Sil
  2. Çok güzel bi kafe burası üstelik de harika müzikler çalıyor :D Lou Salome bir zamanlar Nietzsche'ye olan sevgimden dolayı benim için şeytanla eş anlama gelen biriydi. Şimdi ne niçe umrumda ne de salome...

    Güzel ve bilgilendirici bir yazı olmuş eline sağlık :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tesekkür ederim Raskolnikow, beklerim cafe'ye yolun düstükce...:)

      Evet, Salome'yi erkekler üzerindeki etkisinden dolayi seytan diye adlandiranlar da oldu hep tarihte :))

      Sil
  3. Tek gerçek şey aşktır aşk,
    aşk olmasa hiç bir şey olmazdı hayatta.
    Hele de hüzünlü kavuşulamayan aşklar
    kavuşupta kaybedilen aşklarsa.
    Gerçek aşkı bulanlara ne mutlu, işte bu yazı bunları söylettirdi Melange
    Güzel yazı güzel duygular hissettirir insana,
    sağol.

    YanıtlaSil
  4. bu kadar şairi, yazarı, düşünürü etkileyen bir kadın... hem de o dönemde... etkileyici...

    YanıtlaSil
  5. Tek bir kadının bir dönemin bir sürü önemli sanatçısı ve dolaylı olarak (o sanatlardan etkilenen, yönlenen, beslenen) milyonlarca insanı etkileyebilmiş olması
    müthiş. Ben Rilke ile ilgili olan kısmını merak ettim. "Cinnetini kontrol edebilmek için ömrünü şiire adadığını" söyleyen şair belki de genç yaşında bu olgunluğa bu aşk sayesinde erişmiştir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Salome icin bu kadarcik bir yazi hic yeterli degil elbet, o her ilsikisi icinde, tüm yazi ve arastirmalariyla ancak kapsamli bir kitapla anlasilabilir.

      Sana Rilke'nin Lou'ya yazdigi bir mektubu ekliyim;

      Lou Andreas – Salome’ye, Paris, 26 Haziran 1914

      ” …Dünyayı, benim bugüne dek yaptığım gibi salt göz yoluyla kavrayıp içine sindirmek, bir ressam, bir heykeltıraş için daha az tehlikelidir, diye düşünüyorum, çünkü bunlar aldıklarını maddeye dönüştürüp ortaya koymakla rahatlayacaklardır.

      Ben kendimi, Roma’daki parkta gördüğüm Anemone’a benzetiyorum: Çiçeğin yapraklarını, gün boyunca, alabildiğine açmış ve gece olduğunda onları bir türlü toparlayıp kapayamamıştı. Akşamın karanlığında, akıllı kardeşleri, dıştan aldıkları kadarıyla yetinip yapraklarını kapamışken, onu hala daha delicesine açılmış yapraklarıyla, bitip tükenmeyen geceden bir şeyler almaya uğraştığını görmek, insanı ürkütüyordu.

      Ben de böyle çaresizce dışa dönük, dağınık, hiçbir şeyi itip geri çevirmeden yaşamaktayım; duygularım bana hiç danışmadan, hep rahatsız edici şeylere yönelik..

      Ama kim kendisini, önce paramparça etmeden yenileyebilmiştir.”

      Sil
  6. senin blogu açtım, bir yandan müzik dinliyorum bir yandan kahvaltı ediyorum:)

    YanıtlaSil
  7. sayende lou'yu tanıdım.İlginç ve sıradışı bir hayatı olmuş zaman zaman..Düşünce insanı işte farkındalığıda bu sanırım!döneme damgasını vurmuş tıpkı aşları gibi gerçekten etkilendim güçlü kadınları zaten seviyorum içine aldı beni Lou'nun hayatı.teşekkürler paylaşımına

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Senin de onu benim gibi sevmene ve yazimdan keyif almana cok sevindim, ben de sana tesekkür ederim.

      Sil
  8. Bu parçayı (tekar tekrar) okuyunca hissettiğim, önce kendi sıradanlığım. Tıpkı bir virtüözü dinlerken olduğu gibi. Derdim kendimi böyle ifade edememek değil böyle hissedememek, farkında olamamak. Rilke, bazı şiirlerini ergenlikte defterime eklediğim ancak yeni yeni anlamaya başladığım şairlerden. Özellikle Duino Ağıtları.Bunda yazarın üslubu, kişiliği, yetiştiğimiz kültürlerin (uçurum) farklılığı hatta çevirmen bile neden teşkil edebilir.(Bendeki kitabın çevirmeni Turan Oflazoğlu.)
    Akşam biraz baktım Salome ile ilişkileri İtalya Rusya gezileri arkasından bir
    evlilik ve çocuk (1901) sonra hastalıklar var 1910 da Şatoya taşınmış ve Melek- Tanrı kavramı ağırlıklı hatta Hıristiyan- Müslüman tartışmalarının başladığı bir süreç yaşamış ve yazmış. Tabii başka şeyler de. Demek ki tüm bu süreç içinde Salome' ye olan ilgisi hep sürmüş. Çok teşekkürler parçayı okumamı sağladığın
    için. Umarım böyle bir yorumu ukalalık saymazsın.
    Bu arada müzikler gerçekten çok güzel. Sevgiler Melange.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Asuman'cigim, tam tersine böyle fikir alisverisli yorumlari cok seviyorum ben, yazima deger verip böyle bir yorum yaptigin icin tesekkür ederim asil..

      Salome, onun icin sevgili, anne, ögretmen, yetistirici her sey olmus..arkadasliklari hic bitmese de 1901'de Lou kesinlikle bitiriyor ask iliskilerini "Beni sadece cok kötü oldugun takdirde arayabilirsin" diyerek..

      Müzikleri begendigine sevindim :)

      Sil
  9. Yanıtlar
    1. tesekkür ederim, bu mim bana gecenlerde ilk deepten geldi, simdi ikinize de borclandim :)

      Sil
  10. Yazıyı dün akşam görmeme rağmen okumadım. Bu akşamki kahveme saklamıştım. Sade kahvemle beraber,Cafe melange'nin güzel müzikleri eşliğinde yazıyı okumak çok hoş oldu benim için.
    Nietzsche Ağladığında.. Uzun yıllar önce okuduğum bu kitaba gittim. Yalom'un kitabında anlattıları ve fotoğraflara da bakınca , acaba aşktan çok , Lou'nun kölesi olmak mı hoşuna gidiyordu Nietzche'nin diye düşünmekten kendimi alamadım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Salome'yi ben de yillar önce Yalom'un kitabiyla tanimistim, o kitapta beni öylesine etkilemisti ki,o kitabi bitirip Lou Salome'yi okumustum..O zamandan beri de, hayranlikla izledigim kadinlar listemdedir :)

      Hakli olabilirsin Füsun, zira onun Salome'ye aski hastalikli bir tutkuya dönüsmüstü. Bir ihtimal bunda, belki de (o zamanlarda migren agrisi sanilan bas agilarina da yol acan) ruh ve psikolojik yapisini da etkilemis olan frenginin ileri dönemlerinin de etkisi vardi.

      Nietzsche'yi en cok etkileyen Lou'nun 21 yasinda hayata dair yazdigi siirdi, o bunu "Yasam Ilahisi" olaraka tanimladi;

      Yaşam İlahisi
      Gerçek bir dostun bir dostu sevdiği gibi
      Bilmece yaşam, seviyorum seni
      İster güleyim ister ağlayayım seninle,
      İster hüzün getir bana ister neşe

      Seni seviyorum, verdiğin acıyla da,
      Yine de mecbursan beni yıkmaya
      Bir dostun bağrından kopar gibi
      Çekeceğim senden kendimi.

      Tüm gücümle sarılıyorum sana!
      İstersen yak beni, seni muamma
      Kavganın en ateşli anında bile
      Yalnızca inebilirsin daha derinlerime.

      Var olmak! Ve düşünmek! Bin yıllarca
      Daha sıkı sar beni kollarınla
      Eğer bana vereceğin mutluluğun kalmadıysa
      Olsun! Başka acıların var ya.

      Sil
    2. Verdigin bilgi icin ayrica cok tesekkür ederim, bilmiyordum..:)

      Sil
    3. Aşk bir hastalık zaten :)Şiir çok güzelmiş. Nietzsche'nin ruhundaki eksik yanı tamamlamış bence bu şiir.
      Bilgi için rica ederim, gönlüm bu sayfalardan uzaklaşmaya elvermiyordu.
      Sevgiler.

      Sil
  11. biraz sonra ben de blogumda görseller paylaşacağım ve okunması için bu güzel yazına yönlendireceğim herkesi..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Cok tesekkür ederim Buket :)

      (aklim da o pembe kurabiyelerde kaldi bu arada)

      Sil
  12. Öylesine güzel bir yazı olmuş ve şiir ise mükemmel,teşekkürler emeğiniz için,sevgiyle kalın...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Nehire, mutlu ayrilmana cok sevindim..
      Rilke'nin siirleri (güzel ceviriler de olunca)cok etkiler beni de hep..

      sevgiler sana da

      Sil
  13. Blogunuza girip, ayrılamamak ne enteresan.Daha önce ne yazılmış,ne yazılmış,diye geriye doğru ilerlemeye başladım.Yok yok burada bir huzur ve sükunet buldum.Eyvah daha ilk ziyarette,güzellikleri bulmak çok kötü.Hayatımızın hızlı döneminde ( 47 yaşındayım) galiba artık herkese ve herşeye boşluğa koşmak istemiyorum.Tadını çıkarmak istiyorum ama dolulukla...boşluğu sevemem, boşa vakit geçirenede kızarım. Bazen ruhumun koşup, bedenimin onu yakalamaya çalıştığını hissediyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gecen gün blogumu acip, ard arda sizden gelen güzel yorumlar bana o kadar güzel bir günaydin oldu ki, cok tesekküer ederim.

      genelde hep tersi olur, sizin ruhunuz önden gidiyor..ne güzel.

      Sil