2 Nisan 2012 Pazartesi

Bazen özlem düşer gönüle


MARİFET

Marifet hiç ezilmemek bu dünyada
Ama biçimine getirip ezerlerse
Güzel kokmak
Kekik misali
Lavanta çiçeği misali
Fesleğen misali
Itır misali
İsâ misali
Yunus misali
Tonguç misali
Nâzım misali

Bedri Rahmi Eyüboglu



Bazen olur böyle, kitleniveririm birden, kapanrim kendime, günlük güneslik bir havada birden bulutlanip yagdiriveren gökyüzü gibi… Sebebsiz yere nerden cikti deniverir ya hani, sebebsiz degildir ama hic bir yagmur. Agirlasmistir artik bulutlar zira...

Hele bir de sebebler artinca, bir yumak karisiverir icinizde bir yerlerde, siz ucundan cektikce o daha da bir karisir, dolanir durur.

Iste böyle zamanlarda özlem artar benim icimde. Gitmelere özlem, ama simdi Istanbul’a özlem, Ege’ye özlem…



Isin tuhafi gecen sene bu zamanlarda Viyana'ya olan sevgimin baharda nasil yeniden cicek actigini yazarken, bu sene icim uzaktaki askin özlemiyle dolu. Yaş mi, uzakta gecen senelerin birikimi mi yoksa icimdeki yumagi dolastiran kedi mi sebeb buna bilemedim iste onu. Belki de herseyin üzerine özenle büyüttügüm „Itir“in da yanlis bir havada balkonda kalip, donmasi ve onu yeniden hayata döndüremem… Arzu ettigi havayi soluyamamakti onu benden alan, halbuki Cesme’de her yaz yeniden cosar, yeniden ciceklenir onlar...

Gecen yaz, Bodrum’da birisi bana „ah ne güzel Viyana, ben oralarda –suradan bir ekmek versene- bile diyemem“ demisti. Ben de „ben de diyemiyorum onu“ dediydim…
Iki ülkenin sunduklarini, yasam kosullarini, sehirlerin güzelliklerini karsilastirmayacagim, Viyana benim icin hep cok güzel ve cok keyifli bir sehir, benim özlemim, sözlere, sözsüz anlasmalara, gülüslere, kokulara, anlara, seslere, havaya…

Basit bir kir kahvesindeki genc ciragin sakar hareketlerle yaklasip „ne alirsin abla“ demesine mesela, mahalle bakkaliyla ayak üstü sohbetlere, bundan öte her tür esnafla olan diyaloga, uzaktan gelen, daha sehir yeni uyanirken, her duydugumda icimde huzur uyandiran sabah ezanina, komsunun tatli bir gülüsle kapima getirdigi „bunlar bizim bahceden“ tabagina ya da,
gökyüzünün aksam renklerine karisan marti cigliklarina, salas balikcidaki gün görmüs ev sahibi masayi donatirken yüzlerde beliren gülümsemeye, etrafta bekleyen arsiz kedilere, bardaga konan rakinin sesine, kokusuna, bardaklarin serefesine, masanin sohbetine özlem… kösebasindaki cingenelerin cicek tezgahlarinin günümü aydinlatmasina, vapurun güvertesinde, elimdeki cayin kokusunun denizin kokusuna karismasina, aksam simitinin davetkar citirina, misir carsisinin beni sarhos eden kokularina, renklerine, seslerine, tahtakalenin kayboldugum sokaklarina ve hep yeni bir sey daha kesfettigim dükkanlarina, günün 24 saati yasayan, kalbi heran atan o sehr-i Istanbul’a özlem. Ve gene Istanbul’dan Ege’ye giden yola…

Iste böyle, son zamanlardaki suskunlugum belki de bundan…
 
Hadi ama artik diyen sevgili dostlarima da cok tesekkür ediyorum, basta sevgili Bolat, gecen postunda keyifli bir mim paylasmis ve beni de bir maniyle mimlemis...
(Bu arada diger mim borclarimin mahcubiyetiyle de kizariyorum)


(Bir blogger seçiniz onunla atışma tarzı mani yazınız!)
„Cafe Melange,
Uzun zaman oldu,
Bekleriz yazasın diye.“

Ben de cevap veriyorum sana bir maniyle;

„Dost sesi cagirir beni
Elin tuta artik der kalemi
Uyandim kis uykumdan
Döndüm ben de meydane geri“

Bu mim de bir de „sevdiginize bir mani“ diyor, affet Bolat, benden mani bu kadar ama sözü gene Bedri Rahmi’ye birakmak istiyorum burada… Biraz uzun, ama serde özlem olunca… 

Ama önce atismaya devam;

Iki kum tanesi
Duygu yüklüdür sesi
Merak eder dururum
Sevgili arkadasimin kardesini


(Mimin tamami icin Istanbul Istanbul olali)


Istanbul Destani I

İstanbul deyince aklıma martı gelir.
Yarısı gümüş, yarısı köpük
Yarısı balık, yarısı kuş.
İstanbul deyince aklıma bir masal gelir,
bir varmış, bir yokmuş.

İstanbul deyince aklıma Gülcemal gelir,
Anadolu`da, toprak damlı bir evde,
Gülcemal üstüne türküler söylenir.
Süt akar cümle musluklarından,
direklerinde güller tomurcuklanır.
Anadolu`da, toprak damlı bir evde çocukluğum,
Gülcemel`le gider İstanbul`a,
Gülcemal`le gelir.

İstanbul deyince aklıma,
bir sepet kınalı yapıncak gelir.
Şehzadebaşı`nda akşam üstü,
sepetin üstünde üç tane mum.
Bir kız yanaşır, insafsızca dişi,
boyuna, posuna kurban olduğum.
Kalın dudaklarında yapıncağın balı,
tepeden tırnağa arzu dolu.
Sam yeli, söğüt dalı, harmandalı,
bir şarap mahzeninde doğmuş olmalı.
Şehzadebaşı`nda akşam üstü,
yine zevrak-i derunum,
kırılıp kenara düştü.

İstanbul deyince aklıma Kapalıçarşı gelir.
Dokuzuncu senfoniyle kol kola,
Cezayir marşı gelir.
Dört başı mamur bir gelin odası;
haraç mezat satılmakta.
Bir gelinle güvey eksik yatakda.
Köşede sedef kakmalı tombul bit ut,
Tamburi Cemil bey çalıyor eski plakta.
Sonra ellerinde şamdanlar, nargileler,
paslı Acem kılıçları.
Amerikan kovboyları,
eller yukarı...

Ne kadar da beyaz elbiseleri,
Amerikan deniz erleri.
Kocaman bir papatyadan yolunmuşlar gibi.
Sütden duru, buluttan beyaz.
Beyazın böylesine ölüm yakışır mı dersin?
Yakışmaz.
Ama harbederken onlara
Bambaşka elbiseler giydirirler.
Kan rengi, barut rengi, duman rengi.
Kin tutar, kir tutmaz.

İstanbul deyince aklıma
Kocaman bir dalyan gelir.
Kimi paslı bir örümcek ağı gibi
Gerinir Beykoz`da
Kimi Fenerbahçe`de yan gelir.
Dalyanda kırk tane Orkinos
Kırk değirmen taşı gibi dönmektedir.

Orkinos dediğin balıkların şahı
Orkinoz mavzerle gözünden vurulur.
Denizin içinde ağaçlar devrilir.
Kan çanağına döner Dalyan`ın yüzü
Camgöbeği yeşili bulanır
Bir çırpıda kırk Orkinos.
Reisin sevinten dili dolanır.
Bir martı gelir konar direğe
Atılan Kolyos`u havada yutar.
Bir başkasını beklemez gider.
Balıkcı gülümser tatlı tatlı
Adı Marika dır bu martı`nın der,
Her zaman böyle gelir, böyle gider.

İstanbul deyince aklıma Adalar gelir.
Dünya`nın en kötü Fransızcası orda harcanır.
Çalımından geçilmez altmışlık Madamların
Ağzı dili olsada tenhadaki çamların.
Görüp göreceği rahmeti anlatsa insanların.

İstanbul deyince aklıma kuleler gelir.
Ne zaman birinin resmini yapsam, öteki kıskanır.
Ama şu Kızkulesi`nin aklı olsa
Galata kulesine varır.
Bir sürü çocukları olur.

İstanbul deyince aklıma,
Tophane`de küçücük bir sokak gelir.
Her Allah`ın günü kahvelerine
Anadolu`dan bir sürü fakir fukara gelir.
Kimi dilenecek dilenmesine, utanır,
Kiminin elinde bir süpürge peyda olur uzun
Dudaklarında kirli, paslı bir tebessüm,
Çöpcü olmuştur bugüne bugün.

Kiminin sırtında perişan bir küfe,
Kiminin sırtında nakışlı semer.
Şehrin cümbüşüne katılır gider.
Kalın yağlı bir kolona koşulur,
Piyano taşırlar omuz omuza.
Kendinden ağır yükün altında adamlar,
Balmumu gibi erir dururlar.
Sonra kan ter içinde soluk alırlar
Nazik eşya nazik hammallar ister neylersin
Ama onlar kadar piyanoyu ciddiye alırlar mı dersin?
Nazdan nazik, çiniden bilezik eller.
Derken;
Karşı radyoda gayetle mülayim bir ses
Evlere şenlik üstat Sinir Zulmettin.
Hacıyağına bulanmış sesiyle esner ;
Gamı şadiyi felek,
böyle gelir böyle gider.

İstanbul deyince aklıma,
Stadyum gelir.
Güne, güneşe karşı yirmibeşbin kişi
Hepsinin dudağında İstiklal marşı.
Bulutlar atılır top top, pare pare
Yirmibeşbin kişilik bir aydınlıkiçinde eririm
Canım ağzıma gelir sevinçten hilafsız,
İstaseler bir gelincik gibi koparır veririm.

İstanbul deyince aklıma
stadyum gelir.
Kanımın karıştığını duyarım, ılık ılık.
memleketimin insanlarına
Daha fazla sokulmak isterim yanlarına.
Ben de bağırırım birlikte
Avazım çıktığı kadar.
Göğsümü gere gere.
Ver Lefter`e yaz deftere
Stadyum gelir.

İstanbul deyince aklıma
Binlerce insanın aynı anda,
Aynı şeyi duymasından doğan sevincin,
Heybetini düşünürüm.
Birbirine eklenir kafamda,
Binler, yüzbinler, milyonlar.
Sonra bir mısra havalanır ürkek,
Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar.

İstanbul deyince aklıma,
Yahya Kemal gelirdi bir eyyam.
Şimdi Orhan Veli gelir.
Deminden beri dilimin ucundasın Orhan Veli.
Deminden beri senin tadın senin tuzun.
Senin şiirin senin yüzün.
Yaralı bir güvercin misali
Başımın üstünde dolanır durur.
Gelir sessizce konar, bu şiirin bir yerine
Neresine mi? arayan bulur.
Erbabı bilir.
Deli eder insanı bu şehir deli,
Kadehlerin çınlasın Orhan Veli.


Bedri Rahmi Eyüboğlu

23 yorum:

  1. Eyüboğlu'nun şiiriyle açış zaten güzel bir ipucuydu yazı için. Mani de güzel. İçteki özleme gelince...gurbeti yurt içinde dolaşmakta kalmış biri olarak yaşamadım ama anlayabiliyorum,işte bir toprak böyle memleket olur,böyle vatan olur,diyesim geldi:) Selamlar. Kedileri şımartmayın,fazla karıştırmasınlar yumakları,çözmek zahmetli olmasın sonra:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet evet kedinin sucu bu, karistirdi yumaklari simdi cikamiyorum icinden :)

      Sil
  2. canım ,uzakta olan her daim özlenir. seninde artık burnunda tütüyor, gelme vaktinmi geldi çattı acaba? hadi atla bana gel, istanbulada gideriz, gezeriz, bakkal arkadaşımda var, her geçişte ayak üstü konuşurum. komşularla camdan cama yaparız. iki şehri karşılaştırmak bence de anlamsız. neredeysek herşeyiyle yaşamalıyız bence. b.r. eyüboğlunun bu şiirini de çok severim, teşekkürler..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. hahaaa ah buket nasil güldürdün beni..bakkal arkadasim da var, camdan cama yapariz..:))harikasin

      sevgiler

      Sil
  3. bu konuyu konusalim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. hmm bu cok gizemli bir yorum olmus ;)
      konusalim tabii ama taniyabilirmiyim önce ? :)

      Sil
  4. Ne güzel bir özlem yazısı olmuş bu. İstanbulu İstanbulda yaşamayıp gezmeye gelenler hakkıyla yaşayabiliyor. Biz bu şehrin yaşam kavgasına öyle bir kapılıyoruz ki içindeyken güzelliklerini unutuveriyoruz. Kısa zamanda hasret giderirsiniz umarım.

    Acı deşmek de istemiyorum ama sormadan edemiyeceğim. Muskat??

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. hep öyledir ama, icindeyken farketmeyiz bazen güzellikleri, elmizin altindakileri..

      Ne yazik ki kaybettim Muskat'i..birakiverdi bir anda bizi, birseyler eksik artik o gittiginden beri..cok üzgünüm.tesekkür ederim sordugun icin Sis.

      Sil
  5. Çok üzüldüm emin ol. Bizden daha kısa yaşam süreleri olması en büyük haksızlık. Acılarıyla yaşamak zorunda kalıyoruz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tesekkür ederim..cok dogru söylüyorsun, kisacik bir dönemde girip cikiyorlar hayatimizdan..

      Sil
  6. OOO aman efem özlemiştik yahu, ne iyi ettiniz, hani tedirgin olduk sesiniz soluğunuz çıkmayınca. Öncelikle şunu belirteyim bu bir "mim" değil yani zorunluluk yok :)) Bedri Rahmi Şiirine bayıldım:)) yüz kere okusam sıkılmam :)) Bedri Rahmi'yi senin için yazacağım, çok hüzünlü çok sevdiğim bir hayat öyküsüdür :) Dostların sesini duymak ne güzel beeaaa:) Sen hiç merak etme, biz Cumartesi Asmalımescit sokağına inip Yakup-2'de o özlediğin anason sofrasına kurulacağız :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Valla Bolat, sen cikarttin deligimden :) Cok isterim Bedri Rahmi'yi yazmani..

      Imrendirmenin de böylesi! :) Yakup, benim de favori yerlerimden, o zaman benim icin de kaldirin bir kadeh bari :)

      Sil
    2. Tamam, olur tabii ki de :)

      Sil
  7. Nasıl güzel bir yazı olmuş, buram buram her şey kokan...
    Kimi zaman havalar bizi bağlamaz. Birkaç yaşanmışlık üst üste gelir, üzerine hasret...bahar gelmiş kimin umurunda olur.
    Anlayabilirim, her satırını...
    Muskat'a üzüldüm, Itır' a da öyle...
    Türkiye ziyaretinde görüşebilir miyiz acaba?
    Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Semicim, ne güzel özetlemissin..iste tam bu dedigin gibi..

      Cok isterim hem de görüsmeyi ben de, ne dersin, Yakup 2 de Bolat'in anason sofrasina dahil olalim mi? :))
      Umarim mayisda Istanbul'da olurum. mutlaka haber vericegim sana.
      sevgiler sana da

      Sil
    2. Olur efem neden olmasın buyrun soframız açık her dem :))

      Sil
    3. Bak şimdi bu anason sofrasından yeni haberim oldu:))Hep Bolat'tan çıkar böyle şeyler:))
      Bolat'ın teklifi benim için de geçerli ise seve seve gelirim:)) Yer, zaman bildir yeter:))

      Sil
    4. o zaman en kisa zamanda benim bir Istanbul plani yapmam gerekiyor artik :)

      Sil
    5. Geçerli geçerli Semi sizin gibi dostlar için soframız açık her daim :) Yapılsın planlar :))

      Sil
  8. Bu bloga gelince huzur bulmamın nedenini çözdüm. Ben burada bir yazı okumuyorum. Bir yüreği hissediyorum. Sevgisiyle, sevinciyle, özlemiyle,kederiyle ve herşeyiyle içten, insani...Keşke Muskat' lar bizi hiç terketmese... Keşke Itır' lar hep kokularıyla taptaze kalabilse yaşantımızda...Özlemlere biraz daha kolay tahammül edebilirdik belki... Sevgiler Melange....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Asuman'cim yazin beni ne kadar mutlu etti bilsen..

      O kadar dogru ki ayrica, onlar ufaciklar belki ama, varoluslariyla ne büyük yoldas, arkadas, sirdas olduklarinin farkindalar mi acaba, dedigin gibi onlar özlemleri daha cekilir kiliyor aslinda..ne dogru..

      sevgiler sana da

      Sil
  9. Ne kadar zarifsin Itırcım. Bayıldım bana ait olan maniye. :) Kim bilir hayat yolumuzu burada kesiştirdiği gibi bir başka yerde de yüz yüze olmamızı sağlayıverir. Bazen de gönüller iletişim kurar işte böyle. E ben sulugöz bir balığım , böyle duygusal şeylere hiç gelemem hemen akıtıveririm yaşları. Muskat için üzüldüm. Özlem hiç eksik olmuyor hayatımızdan. Gidenlere, kalanlara, uzaktakilere hep özlem. Hele o İstanbul, ne çok özletir kendini. Geçenlerde sen de özlettin işte. Uzun ara verme lütfen, seni okumak çok keyifli.Sevgiler.

    YanıtlaSil
  10. istanbul u ne kadar güzel anlatmışsınız; evet hepsi de doğru, yarın köşebaşı çiçekçisinden çiçek alacağım mesela... ama istanbul u özlemekte güzel galiba; içinde yaşayınca kalabalığın içinde kayboluvermek an meselesi.

    bir de bu kadar güzel bir yazı viyana için istiyorum sizden. çok merak ediyorum çünkü orayı :)

    YanıtlaSil